Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu... Rona Şenol: CHP'ye yönelik operasyonların yürütülen süreçle eş zamanlı ilerlemesi toplum nezdinde süreç karşıtlığının zeminini güçlendiriyor
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda konuşan Genç Barış İnşacıları Derneği'nden Rona Şenol, "CHP'ye yönelik operasyonların yürütülen süreçle eş zamanlı ilerlemesi toplum nezdinde operasyonlar ve süreç arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurulmasına yol açıyor ve süreç karşıtlığının zemini güçleniyor" derken; Baran Yalçınkaya da Selahattin Demirtaş'ın süreci anlatabilecek ender isimlerden biri olduğunu belirterek "Demirtaş'ın sürece dahil edilmemesinin sembolik ve pratik açıdan önemli bir eksiklik olduğunun da altını çizmek isteriz. Eş başkanlığı döneminde Kürt siyaseti tarafından çözüm sürecine paralel olarak yürütülen Türkiyelileşme projesi bugün hala Kürt gençliğindeki değişim ve Türkiyeli kimliğinin sahiplenme verileriyle de örtüşüyor" diye konuştu.
(TBMM) - Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda konuşan Genç Barış İnşacıları Derneği'nden Rona Şenol, "CHP'ye yönelik operasyonların yürütülen süreçle eş zamanlı ilerlemesi toplum nezdinde operasyonlar ve süreç arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurulmasına yol açıyor ve süreç karşıtlığının zemini güçleniyor" derken; Baran Yalçınkaya da Selahattin Demirtaş'ın süreci anlatabilecek ender isimlerden biri olduğunu belirterek "Demirtaş'ın sürece dahil edilmemesinin sembolik ve pratik açıdan önemli bir eksiklik olduğunun da altını çizmek isteriz. Eş başkanlığı döneminde Kürt siyaseti tarafından çözüm sürecine paralel olarak yürütülen Türkiyelileşme projesi bugün hala Kürt gençliğindeki değişim ve Türkiyeli kimliğinin sahiplenme verileriyle de örtüşüyor" diye konuştu.
Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında on beşinci kez toplandı. Toplantının ilk oturumunda, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA), Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3), Genç Barış İnşacıları Derneği, Gençlik Örgütleri Forumu (GoFor), Anadolu Gençlik Derneği (AGD) ve Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) temsilcileri dinleniyor.
Turhan: "Yanlış politikaların devamı neticesinde Uludere olayı, 6-8 Ekim olayları, Hendek çatışmaları gibi gelişmeler toplumsal yarayı daha da derinleştirdi"
Komisyonda konuşan AGD Genel Başkanı Salih Turhan, bu toprakların farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığını belirterek "Aynı çatı altında farklı inanışların, etnik ve meşrepsel yapıların bir arada yaşama erdemini bölge insanlarına kazandığını Türkler ve Kürtler bu topraklarda İslam vasıta ile geldikten sonra kadılık hukukunun en güçlü örneklerini sergilemişlerdir. Bugün Kürt meselesi olarak tanımlanan sorun sadece son 40 yılın değil en az 150 yıllık bir tarihi sürecin sonucudur" dedi.
Kürt meselesi 18. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı'nın merkezileşme süreci ile birlikte ortaya çıktığını söyleyen Turhan, "Ulus devlet sürecine geçişle birlikte oluşturulmaya çalışılan yeni vatandaş kurgusu bugün hala karşı karşı olduğumuz siyasal ayrışma kaynaklarının ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır. Bunun neticesinde toplumda travmaya yol açan birçok hadise yaşanmıştır. Yanlış politikaların devamı neticesinde ve yakın zamanda Uludere olayı, 6-8 Ekim olayları, hendek çatışmaları gibi gelişmeler toplumsal yarayı daha da derinleştirmiştir. Bugün karşımızdaki mesele sadece bir güvenlik sorunu değil, tarihsel hafızası, sosyolojik kökleri, dini ve kültürel boyutları olarak çok katmanlı bir adalet meselesi dönüşmüştür" diye konuştu.
"Gençlerimizin yüzde 28,5'u 'bu süreçten umutlu olduğunu' yüzde 11'i 'kararsız olduğunu' yüzde 26,6'sı 'inanmadığını' söylüyor"
Turhan, Kürt meselesinin çözümü için gençliği anlamak gerektiğine dikkat çekerek, Anadolu Gençlik Derneği olarak 2025 yılı içerisinde Doğu ve Güneydoğu'daki 17 ilde 2 bini aşkın genç ile yüz yüze görüşmelerde bir anket düzenlediklerini söyledi. Ankette çıkan sonuçları komisyon üyeleriyle paylaşan Turhan, şunları kaydetti:
"Üniversiteyi okuyan gençlerimiz yüzde 31.4, 16 ile 24 yaş arasındaki gençlerimiz toplamda yüzde 24.6 gibi oranlamalarla iki bin gencin yaş dağılımlarını ortaya koymuş olduk. Eğitim durumlarına baktığımızda yaptığımız anketin yüzde 62'si lisans seviyesinde üniversite öğrencilerine dönük anketler oldu. Bu anketlerde ilk sorduğumuz şey aidiyetin temelinin ne olduğunu, kendinizi nasıl tarif ettiğinizi sorusu oldu. Gençlerimiz kendini yüzde 43'ü etnik kimlik, yüzde 40.4'ü dini kimlik, yüzde 11'i de mülteci kimlik olarak kendisini tarif ediyor. Yine gençlerimize Kürt meselesini nasıl algıladıklarını sorduk. Gençlerimizin yüzde 59.8'i 'Türkiye'de önemli bir Kürt meselesi vardır' diyor. Bu sorunun inkarla değil gerçekle yüzleşme ile çözülebileceğini gösteriyor. Biz bu meseleyi sorun olarak değil çözülmesi gereken bir kardeşlik meselesi olarak ele alıyoruz.
'Çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz' sorusuna ise katılımcıların değerlendirmelerinde halkın çözüm için umuda açık ama doğru sonuçlanacağına dair tereddütlerinin olduğunu gençlerimiz ifade ediyor. Toplumun beklediği şey inanın kıymetli vekillerim yeni bir çözüm değil samimi ilkeli inanç temelli bir helalleşme sürecinin olmasıdır. Bu ankette gençlerimizin yüzde 28,5'u 'bu süreçten umutlu olduğunu' yüzde 11'i 'kararsız olduğunu' yüzde 26,6'sı 'inanmadığını', yüzde 8,4'ü 'inandığını', yüzde 25,4'ü ise 'kaygılı olduğunu' ifade ediyor.
"Toplumun yüzde 82,6'sının Kürtçenin kamusal alanda daha fazla yer bulması gerektiği yönünde hem fikir"
Peki bu çalışmada 'sivil toplum kuruluşlarının rolü ne olmalıdır' diye sorduğumuzda, katılımcıların yüzde 67.6'sı sivil toplumun süreci destekleyici ve katkı sunucu bir rol üstlenmesi gerektiğini söylüyor. Bu Kürt meselesinin artık sadece siyasetin değil, toplumun vicdanının da gündeminde olduğunu ortaya koyuyor. Sivil toplum, siyasi kutuplaşmayı değil, toplumsal dayanışmayı büyütmelidir. En önemli sorulardan bir tanesi Kürtçenin kullanımı ile alakalı bir sorudur. Katılımcılara yöneltilen devletin Türkçenin eğitim, yayıncılık ve kültürel alanlarda daha fazla kullanılmasına imkan tanıması gerektiğini düşünüyor musunuz sorusuna verilen cevaplar ise şöyledir. Bu sonuçlar toplumun yüzde 82,6'sının Kürtçenin kamusal alanda daha fazla yer bulması gerektiği yönünde hem fikir olduğunu göstermektedir. Dil bir kimliğin en güçlü taşıyıcısıdır. Bu konuda gösterilecek anlayış ve fırsat toplumsal barışa en önemli katkı sağlayacaktır."
Kuzucu Hıdır: "Ülke olarak bizi biz yapan insani değerlerimizle her türlü sınamanın üstünden gelebilecek bize sahibiz"
Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı (T3) Yönetim Kurulu Başkanı Elvan Kuzucu Hıdır da Vakıf olarak kendileri için önemli olan tek şeyin ülkesini seven, ülkesi için çalışan, katma değer üreten, iyi ve dürüst insanların sayısını artırmak olduğunu söyleyerek "Etrafımızda yaşanan tüm bu savaşlardan ve tehditlerden gerekli dersleri çıkararak ülke olarak yeni bir dönemin kapılarını hep birlikte açacağımıza yürekten inanıyoruz. Bizler doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle, güneyiyle ülke olarak bizi biz yapan insani değerlerimizle her türlü sınamanın üstesinden gelebilecek güce sahibiz. Uzun yıllardan bu yana devam eden terör sorununu bu anlayışla açacağımıza ve bölge olarak tüm dünyanın gıpta ile bakacağı teknoloji odaklı bir kalkınma hikayesi yazacağımıza yürekten inanıyorum" diye konuştu.
Yalçınkaya: "Ayrımcı dil ve kutuplaştırıcı siyaset yıllar sonra içinde, toplumda giderek daha geniş bir yankı buldu"
Genç Barış İnşacıları Derneği'nden Baran Yalçınkaya, önceki çözüm sürecinin sona ermesiyle birlikte güvenlikçi politikaların ve sert söylemlerin egemen olduğu bir dönemin başladığını hatırlatarak "Bu dönemin özellikle gençler üzerinde derin etkiler bıraktığını görmüştük. Ayrımcı dil ve kutuplaştırıcı siyaset yıllar sonra içinde, toplumda giderek daha geniş bir yankı buldu. Günlük yaşamdan sosyal medyaya kadar pek çok alanda nefret söylemlerinin yaygınlaştırılması hem toplumsal öfkeyi hem de karşılıklı güvensizliği arttırdı. Bu konu hakkında yapılan çeşitli araştırmalar da bu durumu gösteriyor. Yakın tarihli bir gençlik araştırmasında katılımcıların yüzde 50'sinden fazlası başka bir siyasi partinin destekçileriyle yakın arkadaşlık kurmaktan hiç rahat hissetmediğini söylüyor. Başka bir çalışmada da Kürt gençlerinin yüzde 72'si günlük hayatında farklı sıklıklarda kimliğinden dolayı ayrımcılığa maruz kaldığını ifade ediyor. Durum böyleyken Kürt gençlerinin çoğunluğu da sosyalleşmelerini kendi kimlik çevrelerinde kuruyor" ifadelerini kullandı.
2013 yılını tüm eksikliklerine rağmen Türkiye'de barış içinde yaşamanın mümkün olabileceğini göstermesi bakımından büyük bir şans olarak nitelendiren Yalçınkaya, "Ardından gelen dönemin ağır insani maliyetine rağmen o süreç bize silahın değil demokratik siyasetin çözüm için bir kapı aralayabileceğini gösterdi. Bu inancın güçlenmesinde çok önemli rol oynayan bir ismin de anmadan geçmek istemiyorum. Demokratik siyasetin o dönemdeki en görünür aktörlerinden biri olan Sayın Selahattin Demirtaş hem Kürt toplumuna hem de genel olarak muhalif kamuoyuna o gün olduğu gibi bugün de süreci anlatabilecek ender isimlerden biri. Geniş bir kesimin de benzer düşünceyi paylaştığını bilerek kendisinin toplumsal barışa önemli katkılar sunacağını inanıyoruz" dedi.
"Demirtaş'ın sürece dahil edilmemesi sembolik ve pratik açıdan önemli bir eksiklik"
Yalçınkaya, Demirtaş'ın sürece dahil edilmemesinin sembolik ve pratik açıdan önemli bir eksiklik olduğunun da altını çizerek şunları kaydetti:
"Eş başkanlığı döneminde Kürt siyaseti tarafından çözüm sürecine paralel olarak yürütülen Türkiyelileşme projesi bugün hala Kürt gençliğindeki değişim ve Türkiyeli kimliğinin sahiplenme verileriyle de örtüşüyor. Kürt gençleri bir yandan kendi kimliklerini giderek daha güçlü biçimde sahiplenirken diğer yandan son derece Türkiyeli bir profil çiziyor. Bu ilk bakışta çelişkili gibi görünebilir. Ama aslında birbirini dışlamayan, aksine besleyen iki eğilim söz ediyoruz. Kürt gençleri Türkiye toplumunun bir parçası olduklarını hissettikçe tam da bu aidiyetten kaynaklı olarak eşit vatandaşlık ve adil muamele talep ediyorlar. Ana dilde eğitim gibi taleplerin meşruiyyeti Kürt gençlerin kendilerini bu ülkenin eşit yurttaşları olarak görmelerinden ileri geliyor."
Şenol: "Siyaset insiyatif kullanmadıkça halk aktif şekilde süreci sahiplenmiyor"
Genç Barış İnşacıları Derneği'nden Rona Şenol da şimdiye kadar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin cesur çıkışlarıyla bu sürecin itici gücü ve arkasındaki en güçlü siyasi irade olduğuna dikkat çekerek "Fakat geldiğimiz aşamada toplumun beklentisi iktidarın yeşil ışık yakmanın ötesine geçerek somut adımlar atması. Bu adımlar atılmadıkça toplumun desteği kırılgan hale gelir. Sürekli tekrarlanan toplumun sürece güveni ve desteği arasındaki makas kapanmıyor. Oysa yüzde 70'lere varan destek toplumun siyaset kurumuna açtığı bir alan olarak görülebilir ve buna dayanarak insiyatif alınabilir. Siyaset insiyatif kullanmadıkça halk aktif şekilde süreci sahiplenmiyor. Halk sahiplenmedikçe de siyaset çekimser kalıyor. Süreci zamanla yanıyor. Bu kırılganlık bir zaman kaybına da yol açıyor. Zaman kaybettikçe dezenformasyon ve spekülasyonlar artıyor" dedi.
Zaman geçtikçe süreci sabote edebilecek dış faktörlere alan açıldığını söyleyen Şenol, "Yakın zamanda bir muhalif medya kanalında Öcalan'ın Demirtaş'ın çıkmasını istemediği yönünde bir haber yayınlandı. Haber hemen sonra bu haber İmralı Heyeti tarafından yalanlandı ama bu sırada kamuoyu bunu tartışarak zaman kaybetti ve odak kaydı. Yine bir siyasi parti bu komisyonda özerklik talep edildiğini iddia ederek benzer bir manipülasyona sebep oldu" dedi.
"Demirtaş'ın serbest bırakılması sağlanmış ve Öcalan bu komisyon tarafından bir şekilde dinlenmiş olsaydı spekülasyonlar olmazdı"
Şenol, bu risklerin önüne geçmenin yolu siyasi çözümden geçtiğini belirterek "Siyasi irade gösterilmiş ve somut adımlar atılmış olsaydı örneğin yukarıdaki önce saydığım örneklerde Demirtaş'ın serbest bırakılması sağlanmış ve Öcalan bu komisyon tarafından bir şekilde dinlenmiş olsaydı her iki iddianın da yanlış olduğu birinci elden teyit edilmiş olacaktı. Tekrar vurgulamak isterim ki bu komisyon da süreci yürüten iktidar da sürece destek veren partiler de ve Türkiye'de bu iradeyi gösterebilecek imkânına sahiptir" ifadelerini kullandı.
"Sürecin ruhuna aykırı kent uzlaşısı davaları da dahil olmak üzere bu baskı ve kargaşa ortamının sona erdirilmesi elzemdir"
"Öte yandan CHP'ye yönelik operasyonların yürütülen süreçle eş zamanlı ilerlemesi toplum nezdinde operasyonlar ve süreç arasında bir neden-sonuç ilişkisi kurulmasına yol açıyor ve süreç karşıtlığının zemini güçleniyor" diyen Şenol, şöyle konuştu:
"Bu nedenle sürecin ruhuna aykırı kent uzlaşısı davaları da dahil olmak üzere bu baskı ve kargaşa ortamının sona erdirilmesi elzemdir. Süreci enfekte eden bu durum toplumda güven sorunu yaratan en önemli etkenlerden biri. Dolayısıyla CHP'nin süreci kendi üyeleri ve seçmenleri ile birlikte aktif bir şekilde desteklemesinin yolu da önünün açılmasından geçmektedir. Diğer yandan iktidar kanadı da topluma süreci anlatmak için çeşitli çalışmalar yürütüyor. Fakat geçtiğimiz günlerde bu bağlamda çok önemli bir fırsatın kaçırıldığını da söylemek gerekir. Selahattin Demirtaş sürecin başından beri cezaevinden yolladığı mesajlarla, yazdığı yazılarla bu sürece açık desteğini sundu. Serbest bırakılması yönündeki üçüncü AİHM kararına itiraz süresi dolarken kamuoyunda serbest kalacağı beklentisi de yükselmişti."