Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu... Şenal Sarıhan: İnsanları cezaevine dolduruyorsak buradan barışı inşa etmek mümkün değil

TAKİP ET

29 Ekim Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nda yaptığı konuşmada, 'Terörle Mücadele Yasası kapsamında terör olmayan eylemleri; düşünce açıklama, toplantı, gösteri ve yürüyüşler gibi eylemleri bu yasa kapsamında değerlendirerek insanları cezaevine dolduruyorsak buradan barışı inşa etmek diye bir yolu bulabileceğimizi zannetmek, böyle bir yolu bulmak, böyle bir yolu açmak mümkün değil' dedi. Sarıhan, "Türkiye 19 Mart'tan bu yana ilan edilmemiş bir olağanüstü dönemi yaşıyor. İstanbul gibi devasa bir kentin devasa oylar seçilmiş belediye başkanı ve bir partinin cumhurbaşkanı adayı bugün cezaevindedir" ifadelerini kullandı.

(TBMM) - 29 Ekim Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan, Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, “Terörle Mücadele Yasası kapsamında terör olmayan eylemleri; düşünce açıklama, toplantı, gösteri ve yürüyüşler gibi eylemleri bu yasa kapsamında değerlendirerek insanları cezaevine dolduruyorsak buradan barışı inşa etmek diye bir yolu bulabileceğimizi zannetmek, böyle bir yolu bulmak, böyle bir yolu açmak mümkün değil” dedi. Sarıhan, "Türkiye 19 Mart'tan bu yana ilan edilmemiş bir olağanüstü dönemi yaşıyor. İstanbul gibi devasa bir kentin devasa oylar seçilmiş belediye başkanı ve bir partinin cumhurbaşkanı adayı bugün cezaevindedir" ifadelerini kullandı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un başkanlığında toplanan Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda konuşan Şenal Sarıhan, kendisinden önce konuşma yapan Barışa İhtiyacım Var Kadın İnisiyatifinden Feride Eralp’a bazı komisyon üyeleri tarafından tepki gösterilmesine değindi. Sarıhan, “Burada bizi dinlemek, bizim görüşlerimizi almak üzere hazır olan komisyon üyelerimiz var. Bu üyelerimizden beklediğimiz şey katılsalar da katılmasalar da madem buraya davet edildik, bizim sözlerimize herhangi bir biçimde müdahale edilmemesi, yerlerinden herhangi bir biçimde tepkide bulunulmamasıdır. Eğer gerçekleri örterek konuşursak burada mevcut olan arkadaşlarımızın gönüllerini hoş etmek için burada bulunursak o zaman buraya gelmiş olmamızın, düşüncelerimizi ifade etmiş olmamızın da bir yararı olmayacaktır” diyerek sözlerine başladı.

Sarıhan konuşmasında, farklı ülkelerde “Çatışma Çözümleri “ diye adlandırılan süreçlere, ülkedeki parlamento dışı tarafların ve demokratik kuruluşların da dahil edildiğini, “üçüncü göz” olarak nitelenen kadın örgütlerine özellikle yer verildiğini anlattı.

"Seçilmiş vekiller cezaevlerinde bulunuyorsa orada yurttaşlar için nefes almak olanaklı değildir"

1990’lı yıllarda Diyarbakır’da yaşadıklarını ve Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanlığı yaptığı dönemde karşılaştığı olayları dile getiren Sarıhan, şunları kaydetti:

“Bugün Anayasamızda güvence altına alınmış olan seçme ve seçilme hakkı ile bu kürsülere gelmiş, yani şu anda sizin oturduğunuz masalarda oturması gereken pek çok vekil arkadaşımız öncelikle dokunulmazlık hakları sebebiyle gadre uğradılar. Oysa milletvekillerinin ilk görevi bu hakkı kesin bir güvenceye kavuşturmaktır, bunun için mücadele etmektir. Halkın kendilerine verdiği söz hakkını bizim için kaygısız ifade edebilmek için bu özgürlüğü güvence altına almaktır. Bu hak parlamenterler için dahi engelleniyorsa ve seçilmiş vekiller cezaevlerinde bulunuyorsa orada yurttaşlar için nefes almak olanaklı değildir. Daha da önemli olarak barış için yol aranırken Anayasa Mahkemesi kararlarına karşın Selahattin Demirtaş, Fiden Yüksekdağ, Can Atalay, Osman Kavala, Mater, Kozağaçlı hala cezaevinde tutuluyorsa bunu nasıl barışa giden bir yol diye açıklayabilirsiniz.

"Seçilmiş belediye başkanlarının cezaevlerine alındığı ve yerlerine kayyım atandığı süreçte demokrasiden söz etmek beyhudedir"

Seçme ve  seçilme hakkı gaspına olanak veren, olağanüstü olağanüstü hal dönemlerinden kalmış olan hukuksuz düzenlemelerle seçilmiş belediye başkanlarının cezaevlerine alındığı ve yerlerine kayyım atandığı süreçte demokrasiden söz etmek beyhudedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin öncelikle bu tür yasaların yürürlükten kaldırılması görevini önüne koyması gerekiyor.

Bu müdahale bağımsız olması gereken yargı üzerine de gölge düşürüyor. Bağımsız yargı en büyük güvencedir. Adil yargılanma hakkı ancak bağımsız ve tarafsız yargıçların eliyle gerçekleşebilir. Türkiye 19 Mart'tan bu yana ilan edilmemiş bir olağanüstü dönemi yaşıyor. İstanbul gibi devasa bir kentin devasa oylar seçilmiş belediye başkanı ve bir partinin cumhurbaşkanı adayı bugün cezaevindedir. Birkaç gün önce onları ziyaret ettim. Cezaevinde eski bir milletvekilini, iki belediye başkanını ve bürokraside görev yapan bir genç kadını ziyaret ettim. Ve tekrar düşündüm. Demokrasi geliyor mu ülkemize? Geçmiş insanların böyle cezaevlerine tıkıldığı günlerde biz gerçekten bir barışı sağlayabilir miyiz? Yargılama yapılsın ama 'tutuksuz yargılama' diye bir olgu vardır. Ve elinde silahı olmayan şiddet kullanmayan insanların da hukuksuz yargılanmaları bir haktır. Bunu da bir hukukçu olarak ifade ediyorum.”

"Biz şimdi olağanüstü dönemler için bir hukuk kuruyoruz"

Demokratik bir ortamın inşası için atılacak adımlarda öncelikle terörle mücadele yasasının gözden geçirilmesine gereksinim olduğunu söyleyen Sarıhan, cezaevlerindeki koşullara işaret etti.

Şenal Sarıhan, “Biz şimdi olağanüstü dönemler için bir hukuk kuruyoruz. Bu yanlıştır diye ifade ettik ama bizi dinleyen olmadı elbette. Öyle bir dönemdeyiz ki Terörle Mücadele Yasası gerekçe gösterilerek ‘açık delil yoksa gizli tanık var’ gibi bir kural geldi. Açık delil yoksa yani somut delil yoksa gizli tanık var. Gizli tanık gizleniyor çünkü gerçeği söylemiyor. Gerçeği söyleyen kahramanca çıkar kürsüye ve konuşur. Gizli tanık gerçeği söylüyor mu, onu deliller ile kanıtlarsınız, diğer maddi delillerle kanıtlarsınız. Ama dünya kadar insan üstelik de bunların önemli bir bölümü seçilmiş insan, şu anda cezaevlerinde bulunuyor. İç barışın sağlanması konusunda parlamentomuzun çok özel bir çaba göstermesi gerekiyor. Terörle Mücadele Yasası kapsamında terör olmayan eylemleri, düşünce açıklama, toplantı gösteri ve yürüyüşleri gibi eylemleri bu yasa kapsamında değerlendirerek insanları cezaevine dolduruyorsak buradan barışı inşa etmek diye bir yolu bulabileceğimizi zannetmek, çok üzülerek ifade ediyorum ki, bu yol bulunsun bunu en çok isteyenlerdenim; ama böyle bir yolu bulmak, böyle bir yolu açmak mümkün değil” diye konuştu.

"Bugün barış konuşulurken Cumartesi ve Diyarbakır annelerini, Barış Annelerini bir araya getirmek gibi bir görevimiz var"

Kadınların yaşadıkları sorunlara, kadın cinayetlerine dikkati çeken Şenal Sarışan, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını eleştirdi. Şenal Sarıhan şunları söyledi:

“Biliyoruz ki kadınların en büyük haksızlıklara uğradığı süreçler savaşlar, çatışmalar ve terörün egemen olduğu süreçlerdir. Bu süreçler kadınları orantısız olarak etkiler. Eşlerini, çocuklarını, evlerini, arlarını yitirirler. Fakat onların üçüncü gözleri vardır ve yürekleri çok geniştir. İletişim ve ikna becerileri de sonsuzdur. Yılmazlar. Ülkemizle benzer sorunların hatta daha büyüklerin yaşandığı ülkelerde müzakere masalarında ve barışın kurulmasında hep etkin olduklarını okuyarak öğrendik, izleyerek öğrendik.

Acılarından bir birlik çıkarmak olanaklıdır. Affederek, bağışlayarak yeni kadın acılarına neden olmamak için bugün barış konuşulurken Cumartesi ve Diyarbakır annelerini, Barış Annelerini bir araya getirmek gibi bir görevimiz var. Bu konu tamamen parlamentonun omuzları üzerindedir. Birbirlerine düşman değiller onlar. Onlara düşman olanlar onları düşman hale getirdiler.”