(İZMİR)- 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ve Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Çeşme Belediyesi tarafından düzenlenen "Türkiye'de kadın hakları" konulu söyleşiye katılan CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, "Bu ülkede kadın mücadelesi ve hak mücadelesi sayesinde 6284 sayılı kanun hâla yerinde duruyor; mesele onu doğru uygulamak, uygulatmak" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ve Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Çeşme Belediyesi tarafından düzenlenen "Türkiye'de kadın hakları" konulu söyleşiye katıldı. Aya Haralambos Kültür Merkezi'nde Çeşme Belediye Başkanı Lâl Denizli'nin moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide Gökçen, partisinin iktidarında "'Devleti artık siz çocukların, kadınların arkasında göreceksiniz' diyen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti olacak. Bu başlı başına bir şeyleri değiştirecek" dedi."İstanbul Sözleşmesi'ni savunanları marjinalleştirip ötekileştirmeyi tercih ediyor"Kadın cinayetlerinin birer rakam olmadığını belirten Gökçen şunları söyledi:"İnsanların her birinin bir hikayesi var. Her gün bir kadın ölümünden bahsediliyor sanki doğal ölümmüş gibi. Kovid zamanında bazı rakamlar açıklanıyordu hepimiz, hatırlarız ve hepimiz içinde bir travma olmuştu. Her her geçen gün o hastalıktan ölen insanların sayısını görüyorduk. Bir anıt sayaç var ve orada sürekli öldürülen kadınları görüyoruz. Ama bunlar doğal ölümler değil. Bunlar sanki ülkemizin bir gerçeği. Sanki bizim kabul etmek zorunda olduğumuz veya 'vah vah' deyip geçeceğimiz şeyler değil. Bunlar ciddi bir politik sorunu ifade ediyor aslında bu cinayetler. Katledilen kadınların arkasından ne söylediğiniz, ne söyleyeceğimiz de önemli. Buraya gelirken bir yandan kadınlar öldürülürken biri de bir açıklama yapıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan 'İstanbul Sözleşmesi yaşatır' sloganınının bazı marjinal grupların sloganı olduğunu söylemiş ve bu bunu söylerken bugünü seçmiş. Şimdi bugün konuşulabilecek çok şey var. Kadınların canını nasıl kurtarabileceğimize dair bir şeyler söyleyebilir. Türkiye'de en azından yanlış giden bir konu olduğunu burada kabul edebilir. Kendi milletvekillerinin de kabul ettiği gibi. Kendi partililerinin de kabul ettiği gibi. Mecliste bir komisyon kuruldu başkanını başkanlığını bir erkeğe verdiler ama böyle bir sorun olduğu ortada. Ama Cumhurbaşkanı bu sorunun nasıl çözüleceğine dair bir şeyler söylemek, cümleler kurmak yerine hâla İstanbul Sözleşmesi'ni savunanları marjinalleştirip ötekileştirmeyi tercih ediyor. Burada siyasi bir tercihle karşı karşıyayız.""Bu sözleşmeler başka ülkelerde yazılmadı"İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye'de ortaya çıktığını ve ilk imzacısının Türkiye Cumhuriyeti olduğunu belirten Gökçen, şöyle konuştu:"Biz Anadolu toplumuyuz diye karşımızda birileri bir şeyler anlatıyor da biz de uzaydan gelmedik herhalde. Bu sözleşmeler de öyle başka ülkelerde yazılmadı. Bu sözleşmeler bu topraklarda yaşanan acıların, öfkelerin hikayesiyle ama buralardan çıkan mücadeleyle yazılmış sözleşmeler. O yüzden bu sözleşmelerin o küçümsenen sloganlar bu acılarla ortaya çıktığı için, sözleşmelerin de çok büyük kıymeti var. Bir gece yarısında bütün meclisin oy birliğiyle kabul etmiş olduğu bir sözleşmeyi siz tek adamın kararıyla fes ediyorsanız işte o zaman kiminle empati yaptığınız çok açık. Ne yazık ki devlet İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesiyle birlikte kadınlara 'artık ben senin arkanda olmayacağım', faillere de 'artık ben senin arkandayım' demiştir. Tam bu yüzden İstanbul Sözleşmesi'ni geri getireceğiz diyoruz." "Devleti artık siz çocukların, kadınların arkasında göreceksiniz"Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden imzalanacağını belirten CHP Genel Başkan Yardımcı Gökçe Gökçen, şunları kaydetti:"İktidar değiştiği anda İstanbul Sözleşmesi'ne 'biz sahip çıkıyoruz ve yeniden imzalıyoruz' diyen bir Türkiye Cumhuriyeti olacak. Şimdiye kadar İstanbul Sözleşmesi sadece işin bir ayağıydı ama oraya gelene kadar birçok akademisyen, birçok hukukçu birçok insan bu konuda çalıştı. Bürokrasi de buna dahil. Devletin kendi yetişmiş liyakatlı personeli de buna çalıştı. Bu konuda bunu dert edinmiş olan herkesle beraber çalışacağız. Bu konuya bütçe ayıracağız. 'Devleti artık siz çocukların, kadınların arkasında göreceksiniz' diyen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti olacak. Bu başlı başına bir şeyleri değiştirecek."Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kuracağız"Ama daha ayrıntıya girdiğimiz zaman örneğin şu anda şöyle bir bakış açısı var; kadın dediğin şey sadece aile içinde vardır. Kadının kendi başına bir varlığı olamaz. Bir ekonomik özgürlüğü olamaz. Kadın çalışıyorsa bile maaşını nasıl harcayacağını, kazandığı parayı nasıl harcayacağını erkeğe sormak zorundadır. Bu anlayış ne yazık ki çok yaygın. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bir hem eşit işe eşit ücret anlayışı benimseyeceğiz. Yani kadınların erkeklerden aynı iş açısından daha az para kazandığı bir ekonomik düzende kadınların bağımsızlığını, kadınların kendini koruyabilmesini, kadınların kendisini güvende hissedebilmesini konuşamayız. O yüzden bizim için eşit işe eşit ücretle ilgili nasıl yurt dışında ve Türkiye'de de kısmen daha önce yapılmış olan iyi uygulamalar nelerse aynı şekilde biz kadınları destekleyici tedbirler alacağız. Nasıl ki yerel yönetimlerimizde kadınların emeğini, kadınların ekonomiye ve sosyal hayata katılımını büyük ölçüde destekliyoruz. Bunu bir hükümet olarak yapacağız. Bütün bunların devamında kadının aile içinde sadece görülmediği, kadının ayrıca eşitlikle anıldığı, Aile Bakanlığı'nın ismini değiştireceğiz. Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kuracağız. Burada bizim bakış açımız, ailenin güçlü olması gerektiği ama ailenin güven içinde birlikte insanların yaşadığı, birbirini sevdiği ve güven ilişkisine dayalı bir kavram olduğu. O yüzden aileyi koruyalım derken bizim için önemli olan aile içi güvenlik ama kadını haklarıyla konuşacaksak o zaman kadını birer insan olarak konuşacağız ve kadının insan haklarını konuş olacağız. Kadın haklarını konuşuyor olacağız. Bizim için eşitlik sadece bir bakanlığın kendi alanında kadın cinayetleri davalarında birer avukat takip etsin diye göndermekle sınırlı olmayacak. Veya 'biz 18 kez bir evi ziyaret ettik, ama çocukları alamıyoruz, vah vah' deyip de beş çocuğun ölümünü izleyen bir bakanlık olmayacak. Biz gerçekten korumak konusunda kararlıysak o zaman sonucunu almak zorundayız."Dert eden insanlar yönetecek ülkeyi"Karşımızda 22 yıldır iktidarda olan bir güç var. Ama her nasılsa üç bakanlığın ya bakanlarının ya da kendi içindeki bürokratlarının birbiriyle bazı siyasi rekabet ilişkilerine girdiği, bu yüzden de kurumların kendi arasında koordine olmadığı, olamadığı bir düzende yaşıyoruz. Şu anda bunlar birer mazeret olarak önümüze sürülüyor. Biz bu mazeretlerin hiçbirini tanımayacağız. Bizim başladığımız noktada bir sıfır noktasında koyulmuş olacağız. Ama biz hiç bahane kabul etmeyeceğiz bunlar için. Çünkü yapmamız gereken çok acil tedbirler var. Tabii ki insan hakları dediğimiz şey herkes için ve çocukluktan itibaren özellikle kız çocuklarının şu anda maruz kaldığı yeni şiddet tipleri bunları da yasal olarak düzenleyip cezalandıracağız. Örneğin siber ortamda yaşanan ısrarlı takip, taciz, çocuk istismarı, tehdit, şantaj, bu suçların doğru bir şekilde soruşturulması, bu suçların ayrıca suç olarak tanımlanması İstanbul Sözleşmesi'nin de güncel güncel uygulama örneklerinde gördüğümüz şeyler. Şu anda ne yazık ki hepiniz muhtemelen çocuklarınız var ve onların internete girdiği her gün tedirginsiniz. Çocuklarla ilgili internette dolaşan görüntüler, yazılan yazılar, çocukların ne kadar büyük riske girdiği ve bu internet ortamının kontrol edilemezliği üzerinden ya da interneti kontrol ediyorsam sadece muhalif avlamak için kontrol ediyorum ama çocuklarınız umurumda değil diyen bir düzenden rahatsızsınızdır diye düşünüyorum. Tam tersine biz o çocukları korumak için bu yeni suç tiplerini tanımlayıp bunların etkili bir şekilde soruşturulacağı bir gelecek hayal ediyoruz. Çünkü çocukları artık yeni suç tiplerine karşı ve suçların işlendiği yeni ortamlara karşıda koruma gibi bir yükümlülüğümüz var. Sansürcü bir anlayışla değil ama çocukların gerçekten korunduğu özellikle kız çocuklarına karşı siber zorbalığında ortadan kalktığı ve bununla devletin ciddiye alarak mücadele ettiği adımlar atacağız. Yani yapılacak çok şey var ama her bir bahsedilen veya bahşedilecek bütün konuların kendi hayatımızda küçüklüğümüzden itibaren karşılığını hepimiz belki şurada tacize uğramıştım. Burada sokakta kulaklığı çıkarmıştım. Arkamdan birinin beni takip ettiğini görmüştüm. Şurada adımlarımı hızlandırmıştım. Burada otobüsten başka bir durakta inmiştim diye hikayelerimiz vardır. Bunların her aşamasını bilen ve bunu dert eden insanlar yönetecek ülkeyi işin özeti bu.""Sıkıysa kapatsınlar""Kadınların şiddetten korunabilmesinin en önemli yollarından biri gerçekten kendi sosyal hayatlarının ve ekonomik özgürlüklerinin olabilmesi bu çok hayati bir şey" diyerek sözlerini sürdüren Gökçen, şunları söyledi:"Çünkü sosyal devlet ne kadar yoksa kadının üstüne yüklenen bir görev oluyor. Diğer taraftan da o görevlerin her birinde yani evinde engellisi varsa kadının bakması, yaşlısı varsa hastası varsa kadının bakması çocuklara kadının bakması bekleniyor. Kadın o yüzden kendi uğradığı şiddeti sineye çekmek zorunda bırakılıyor çoğu zaman. O yüzden hem cesaret hem bütün bu ek görevleriyle birlikte daha güçlü olabildiği bir gelecek kurabilirsek ancak kadın daha fazla güçlenmiş olur. Bugün ortaya çıkmış olan bir mesele var; o da yine bugünün gündemi hiç olmamalıydı ama genel olarak da böyle olmaması gerekirdi. Yerel yönetimlerin yapabileceği ve bizim yapmasını çok desteklediğimiz bir uygulama; kreşler. Çocuklar için kreşlerin kurulması ve çocuklara bir kreş kurduğunuz zaman kadının özgürleşmesini, çalışabilmesini sağlıyorsunuz. Kadın çalıştığında güçlenebiliyor, para kazanabiliyor. Hem çocuğuna daha iyi bakabiliyor. Ama kendisi de başına bir şey geldiğinde yeni yollar arayabiliyor. Şimdi bir yazı geliyor. Bu yazıda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı döneminde kreş yapma sözü vermiş; sıkıysa kapatsınlar o kreşleri. Ama kreşleri kapatın diye bir yazı göndermek neyin nesi yani? Neyin nesi gerçekten? Yerel yönetimler ne yapabilir? Daha fazla kreş açabilir."6284 sayılı kanun hâla yerinde duruyor; mesele onu doğru uygulamak, uygulatmak"Kadınların başvurabileceği bu ilçe veya büyükşehir ya da il belediyelerinde birbirinden farklı yetkiler var. O yüzden birbirinden farklı hukuki düzenlemelere tabi olduğu için sırasıyla sadece sayacağım. Sığınma evleri, danışma evleri açılması, hukuki psikolojik desteklerin sağlanması kadınlar için gerçekten çok kıymetli oluyor. Barolarla ve ilgili derneklerle veya meslek odalarıyla yapılan protokoller ve iş birliklerinin artması kadınların bir yere başvurduğunda sadece dert anlatır pozisyonunda değil, orada haklarını öğrenir ve hangi aşamalarda nerelere gitmesi gerektiği bilir bir şekilde oradan ayrılması, eğer işe ihtiyacı olacaksa, iş değişikliği yapması gerekecekse, çocuklarının okulunu değiştirmesi gerekiyorsa bütün bu imkanlar yasa tarafından nasıl sunuluyor? Bunu anlatabilecek mekanizmaların kurulması konusunda belediyelerin bir arıcılık yapması mümkün olabiliyor. Ben bunu önemli görüyorum. Çünkü hep olumsuz kısımlarını konuştuk ama bu ülkede kadın mücadelesi ve hak mücadelesi sayesinde 6284 sayılı kanun hâla yerinde duruyor; mesele onu doğru uygulamak, uygulatmak."
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddet ve Uluslararası Mücadele Günü kapsamında Çeşme Belediyesi tarafından düzenlenen "Türkiye'de kadın hakları" konulu söyleşiye katıldı. Aya Haralambos Kültür Merkezi'nde Çeşme Belediye Başkanı Lâl Denizli'nin moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide Gökçen, partisinin iktidarında "'Devleti artık siz çocukların, kadınların arkasında göreceksiniz' diyen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti olacak. Bu başlı başına bir şeyleri değiştirecek" dedi."İstanbul Sözleşmesi'ni savunanları marjinalleştirip ötekileştirmeyi tercih ediyor"Kadın cinayetlerinin birer rakam olmadığını belirten Gökçen şunları söyledi:"İnsanların her birinin bir hikayesi var. Her gün bir kadın ölümünden bahsediliyor sanki doğal ölümmüş gibi. Kovid zamanında bazı rakamlar açıklanıyordu hepimiz, hatırlarız ve hepimiz içinde bir travma olmuştu. Her her geçen gün o hastalıktan ölen insanların sayısını görüyorduk. Bir anıt sayaç var ve orada sürekli öldürülen kadınları görüyoruz. Ama bunlar doğal ölümler değil. Bunlar sanki ülkemizin bir gerçeği. Sanki bizim kabul etmek zorunda olduğumuz veya 'vah vah' deyip geçeceğimiz şeyler değil. Bunlar ciddi bir politik sorunu ifade ediyor aslında bu cinayetler. Katledilen kadınların arkasından ne söylediğiniz, ne söyleyeceğimiz de önemli. Buraya gelirken bir yandan kadınlar öldürülürken biri de bir açıklama yapıyordu. Cumhurbaşkanı Erdoğan 'İstanbul Sözleşmesi yaşatır' sloganınının bazı marjinal grupların sloganı olduğunu söylemiş ve bu bunu söylerken bugünü seçmiş. Şimdi bugün konuşulabilecek çok şey var. Kadınların canını nasıl kurtarabileceğimize dair bir şeyler söyleyebilir. Türkiye'de en azından yanlış giden bir konu olduğunu burada kabul edebilir. Kendi milletvekillerinin de kabul ettiği gibi. Kendi partililerinin de kabul ettiği gibi. Mecliste bir komisyon kuruldu başkanını başkanlığını bir erkeğe verdiler ama böyle bir sorun olduğu ortada. Ama Cumhurbaşkanı bu sorunun nasıl çözüleceğine dair bir şeyler söylemek, cümleler kurmak yerine hâla İstanbul Sözleşmesi'ni savunanları marjinalleştirip ötekileştirmeyi tercih ediyor. Burada siyasi bir tercihle karşı karşıyayız.""Bu sözleşmeler başka ülkelerde yazılmadı"İstanbul Sözleşmesi'nin Türkiye'de ortaya çıktığını ve ilk imzacısının Türkiye Cumhuriyeti olduğunu belirten Gökçen, şöyle konuştu:"Biz Anadolu toplumuyuz diye karşımızda birileri bir şeyler anlatıyor da biz de uzaydan gelmedik herhalde. Bu sözleşmeler de öyle başka ülkelerde yazılmadı. Bu sözleşmeler bu topraklarda yaşanan acıların, öfkelerin hikayesiyle ama buralardan çıkan mücadeleyle yazılmış sözleşmeler. O yüzden bu sözleşmelerin o küçümsenen sloganlar bu acılarla ortaya çıktığı için, sözleşmelerin de çok büyük kıymeti var. Bir gece yarısında bütün meclisin oy birliğiyle kabul etmiş olduğu bir sözleşmeyi siz tek adamın kararıyla fes ediyorsanız işte o zaman kiminle empati yaptığınız çok açık. Ne yazık ki devlet İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesiyle birlikte kadınlara 'artık ben senin arkanda olmayacağım', faillere de 'artık ben senin arkandayım' demiştir. Tam bu yüzden İstanbul Sözleşmesi'ni geri getireceğiz diyoruz." "Devleti artık siz çocukların, kadınların arkasında göreceksiniz"Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında İstanbul Sözleşmesi'nin yeniden imzalanacağını belirten CHP Genel Başkan Yardımcı Gökçe Gökçen, şunları kaydetti:"İktidar değiştiği anda İstanbul Sözleşmesi'ne 'biz sahip çıkıyoruz ve yeniden imzalıyoruz' diyen bir Türkiye Cumhuriyeti olacak. Şimdiye kadar İstanbul Sözleşmesi sadece işin bir ayağıydı ama oraya gelene kadar birçok akademisyen, birçok hukukçu birçok insan bu konuda çalıştı. Bürokrasi de buna dahil. Devletin kendi yetişmiş liyakatlı personeli de buna çalıştı. Bu konuda bunu dert edinmiş olan herkesle beraber çalışacağız. Bu konuya bütçe ayıracağız. 'Devleti artık siz çocukların, kadınların arkasında göreceksiniz' diyen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hükümeti olacak. Bu başlı başına bir şeyleri değiştirecek."Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kuracağız"Ama daha ayrıntıya girdiğimiz zaman örneğin şu anda şöyle bir bakış açısı var; kadın dediğin şey sadece aile içinde vardır. Kadının kendi başına bir varlığı olamaz. Bir ekonomik özgürlüğü olamaz. Kadın çalışıyorsa bile maaşını nasıl harcayacağını, kazandığı parayı nasıl harcayacağını erkeğe sormak zorundadır. Bu anlayış ne yazık ki çok yaygın. O yüzden Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bir hem eşit işe eşit ücret anlayışı benimseyeceğiz. Yani kadınların erkeklerden aynı iş açısından daha az para kazandığı bir ekonomik düzende kadınların bağımsızlığını, kadınların kendini koruyabilmesini, kadınların kendisini güvende hissedebilmesini konuşamayız. O yüzden bizim için eşit işe eşit ücretle ilgili nasıl yurt dışında ve Türkiye'de de kısmen daha önce yapılmış olan iyi uygulamalar nelerse aynı şekilde biz kadınları destekleyici tedbirler alacağız. Nasıl ki yerel yönetimlerimizde kadınların emeğini, kadınların ekonomiye ve sosyal hayata katılımını büyük ölçüde destekliyoruz. Bunu bir hükümet olarak yapacağız. Bütün bunların devamında kadının aile içinde sadece görülmediği, kadının ayrıca eşitlikle anıldığı, Aile Bakanlığı'nın ismini değiştireceğiz. Kadın ve Eşitlik Bakanlığı kuracağız. Burada bizim bakış açımız, ailenin güçlü olması gerektiği ama ailenin güven içinde birlikte insanların yaşadığı, birbirini sevdiği ve güven ilişkisine dayalı bir kavram olduğu. O yüzden aileyi koruyalım derken bizim için önemli olan aile içi güvenlik ama kadını haklarıyla konuşacaksak o zaman kadını birer insan olarak konuşacağız ve kadının insan haklarını konuş olacağız. Kadın haklarını konuşuyor olacağız. Bizim için eşitlik sadece bir bakanlığın kendi alanında kadın cinayetleri davalarında birer avukat takip etsin diye göndermekle sınırlı olmayacak. Veya 'biz 18 kez bir evi ziyaret ettik, ama çocukları alamıyoruz, vah vah' deyip de beş çocuğun ölümünü izleyen bir bakanlık olmayacak. Biz gerçekten korumak konusunda kararlıysak o zaman sonucunu almak zorundayız."Dert eden insanlar yönetecek ülkeyi"Karşımızda 22 yıldır iktidarda olan bir güç var. Ama her nasılsa üç bakanlığın ya bakanlarının ya da kendi içindeki bürokratlarının birbiriyle bazı siyasi rekabet ilişkilerine girdiği, bu yüzden de kurumların kendi arasında koordine olmadığı, olamadığı bir düzende yaşıyoruz. Şu anda bunlar birer mazeret olarak önümüze sürülüyor. Biz bu mazeretlerin hiçbirini tanımayacağız. Bizim başladığımız noktada bir sıfır noktasında koyulmuş olacağız. Ama biz hiç bahane kabul etmeyeceğiz bunlar için. Çünkü yapmamız gereken çok acil tedbirler var. Tabii ki insan hakları dediğimiz şey herkes için ve çocukluktan itibaren özellikle kız çocuklarının şu anda maruz kaldığı yeni şiddet tipleri bunları da yasal olarak düzenleyip cezalandıracağız. Örneğin siber ortamda yaşanan ısrarlı takip, taciz, çocuk istismarı, tehdit, şantaj, bu suçların doğru bir şekilde soruşturulması, bu suçların ayrıca suç olarak tanımlanması İstanbul Sözleşmesi'nin de güncel güncel uygulama örneklerinde gördüğümüz şeyler. Şu anda ne yazık ki hepiniz muhtemelen çocuklarınız var ve onların internete girdiği her gün tedirginsiniz. Çocuklarla ilgili internette dolaşan görüntüler, yazılan yazılar, çocukların ne kadar büyük riske girdiği ve bu internet ortamının kontrol edilemezliği üzerinden ya da interneti kontrol ediyorsam sadece muhalif avlamak için kontrol ediyorum ama çocuklarınız umurumda değil diyen bir düzenden rahatsızsınızdır diye düşünüyorum. Tam tersine biz o çocukları korumak için bu yeni suç tiplerini tanımlayıp bunların etkili bir şekilde soruşturulacağı bir gelecek hayal ediyoruz. Çünkü çocukları artık yeni suç tiplerine karşı ve suçların işlendiği yeni ortamlara karşıda koruma gibi bir yükümlülüğümüz var. Sansürcü bir anlayışla değil ama çocukların gerçekten korunduğu özellikle kız çocuklarına karşı siber zorbalığında ortadan kalktığı ve bununla devletin ciddiye alarak mücadele ettiği adımlar atacağız. Yani yapılacak çok şey var ama her bir bahsedilen veya bahşedilecek bütün konuların kendi hayatımızda küçüklüğümüzden itibaren karşılığını hepimiz belki şurada tacize uğramıştım. Burada sokakta kulaklığı çıkarmıştım. Arkamdan birinin beni takip ettiğini görmüştüm. Şurada adımlarımı hızlandırmıştım. Burada otobüsten başka bir durakta inmiştim diye hikayelerimiz vardır. Bunların her aşamasını bilen ve bunu dert eden insanlar yönetecek ülkeyi işin özeti bu.""Sıkıysa kapatsınlar""Kadınların şiddetten korunabilmesinin en önemli yollarından biri gerçekten kendi sosyal hayatlarının ve ekonomik özgürlüklerinin olabilmesi bu çok hayati bir şey" diyerek sözlerini sürdüren Gökçen, şunları söyledi:"Çünkü sosyal devlet ne kadar yoksa kadının üstüne yüklenen bir görev oluyor. Diğer taraftan da o görevlerin her birinde yani evinde engellisi varsa kadının bakması, yaşlısı varsa hastası varsa kadının bakması çocuklara kadının bakması bekleniyor. Kadın o yüzden kendi uğradığı şiddeti sineye çekmek zorunda bırakılıyor çoğu zaman. O yüzden hem cesaret hem bütün bu ek görevleriyle birlikte daha güçlü olabildiği bir gelecek kurabilirsek ancak kadın daha fazla güçlenmiş olur. Bugün ortaya çıkmış olan bir mesele var; o da yine bugünün gündemi hiç olmamalıydı ama genel olarak da böyle olmaması gerekirdi. Yerel yönetimlerin yapabileceği ve bizim yapmasını çok desteklediğimiz bir uygulama; kreşler. Çocuklar için kreşlerin kurulması ve çocuklara bir kreş kurduğunuz zaman kadının özgürleşmesini, çalışabilmesini sağlıyorsunuz. Kadın çalıştığında güçlenebiliyor, para kazanabiliyor. Hem çocuğuna daha iyi bakabiliyor. Ama kendisi de başına bir şey geldiğinde yeni yollar arayabiliyor. Şimdi bir yazı geliyor. Bu yazıda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı döneminde kreş yapma sözü vermiş; sıkıysa kapatsınlar o kreşleri. Ama kreşleri kapatın diye bir yazı göndermek neyin nesi yani? Neyin nesi gerçekten? Yerel yönetimler ne yapabilir? Daha fazla kreş açabilir."6284 sayılı kanun hâla yerinde duruyor; mesele onu doğru uygulamak, uygulatmak"Kadınların başvurabileceği bu ilçe veya büyükşehir ya da il belediyelerinde birbirinden farklı yetkiler var. O yüzden birbirinden farklı hukuki düzenlemelere tabi olduğu için sırasıyla sadece sayacağım. Sığınma evleri, danışma evleri açılması, hukuki psikolojik desteklerin sağlanması kadınlar için gerçekten çok kıymetli oluyor. Barolarla ve ilgili derneklerle veya meslek odalarıyla yapılan protokoller ve iş birliklerinin artması kadınların bir yere başvurduğunda sadece dert anlatır pozisyonunda değil, orada haklarını öğrenir ve hangi aşamalarda nerelere gitmesi gerektiği bilir bir şekilde oradan ayrılması, eğer işe ihtiyacı olacaksa, iş değişikliği yapması gerekecekse, çocuklarının okulunu değiştirmesi gerekiyorsa bütün bu imkanlar yasa tarafından nasıl sunuluyor? Bunu anlatabilecek mekanizmaların kurulması konusunda belediyelerin bir arıcılık yapması mümkün olabiliyor. Ben bunu önemli görüyorum. Çünkü hep olumsuz kısımlarını konuştuk ama bu ülkede kadın mücadelesi ve hak mücadelesi sayesinde 6284 sayılı kanun hâla yerinde duruyor; mesele onu doğru uygulamak, uygulatmak."