(İZMİR) – Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, İzmir İş Dünyası Buluşması'na katıldı. Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar yaptığı konuşmada, “Tasarrufun sadece özel sektörde değil, kamuda da uygulanması büyük önem taşımaktadır. Enflasyonun düşmesi fiyatların düşmesi anlamına gelmediği için de maliyetlerdeki artışın devamı ile kontrolsüz ve kötü niyetli artışlarla halkta yoksulluğu artırırken, iş dünyasında da yatırımları ve üretimi öteliyor. Yatırım ve üretim olmadan, istihdamın artması oldukça güç” dedi.Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası iş birliğiyle düzenlenen 'İzmir İş Dünyası Buluşması'na katıldı. Buluşmaya İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener, Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar ve İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli ile iş dünyası bileşenleri katıldı.Toplantıda, iş dünyası temsilcileri, Orta Vadeli Program, yüksek enflasyon, kayıt dışılıkla mücadele, istihdam, emeklilik sistemi gibi konularda görüş ve beklentilerini dile getirdi.Kestelli: “2025 ve 2026 yıllarının da zor geçeceğini öngörüyoruz”Programda ilk konuşmayı yapan Kestelli, yeni Orta Vadeli Program ile ilgili değerlendirmelerde bulundu, tarımın önemine de dikkat çekti. Kestelli şunları söyledi:“Türkiye ekonomisinde radikal bir dengeleme, değişim ve dönüşümü ifade eden bir dönemden geçiyoruz. 2024 zor bir yıl oluyor, küresel gelişmeler düşünüldüğünde 2025 ve 2026 yıllarının da zor geçeceğini öngörüyoruz. Bu nedenle programın uygulanmasındaki kararlılık, aydınlığa çıkmamız için çok önemli. En önemlisi de programın sürdürülebilir, denetlenebilir ve izlenebilir olması. Bu kapsamda iş dünyası olarak biz de üzerimize düşen her türlü desteği vermeye hazırız.“Çok paydaşlı bir sektörde sadece hükümetimizin değil tüm tarafların elini taşın altına koyması gerektiğine inanıyoruz”Borsamızın temel faaliyet alanı olan tarım ve hayvancılık konusuna detaylı bir şekilde değinmek istiyorum. Ülke olarak 68 milyar doları aşan tarımsal hasıla ile dünyada 9., Avrupa’da en büyük üretime sahibiz. Yaklaşık 24 milyon hektar ekilebilir tarım arazisi ile dünyada 15. sırada, Avrupa’da birinciyiz. Toplam istihdamımızın yüzde 15’ini oluşturan 4,5 milyon kişi tarım sektöründe çalışıyor. Yaklaşık bir hesaplama ile de 20 milyona insanımız geçimini bu sektörden sağlıyor. Tarımı sadece milli gelirden aldığı yüzde 6,2’lik pay ile değerlendiremeyiz. TÜİK tarafından yapılan projeksiyona göre 2080’li yıllarda 100 milyonun üzerine çıkması beklenen ülke nüfusumuzun gıda güvenliği için de tarım stratejik bir sektör. Günümüz dünyasında, sadece bizim için değil, tüm dünya için stratejik bir sektör tarım. Bu nedenledir ki, özellikle son dönemde uluslararası ekonomik ve politik ilişkilerinde ana gündemlerinden birisi olarak görülüyor tarım. Makro veriler tarımdaki potansiyelimizin ne kadar yüksek olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymakta. Sektör paydaşları olarak bunun farkındayız. Ancak, makro büyüklüklere bakarak bazen detayları da gözden kaçırabiliyoruz.Tarım sektörümüzü hem üretim miktarı hem de üretim değeri açısından büyütebilmek, ihracat gelirimizi artırabilmek ve ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan sürdürülebilir bir tarım ve gıda sistemi tesis edebilmek için biraz daha detaya bakmak gerek. 12 bin dolar seviyelerinde olan tarımda çalışan başına üretim değerimizi, en azından 67 bin dolar olan İspanya seviyesine çıkardığımızda, 5 hektar olan tarımda çalışan başına işletme büyüklüğümüzü, en azından 10 hektar olan İtalya seviyesine yükselttiğimizde, 4 bin dolar seviyelerinde olan tarımda çalışan başına ihracat değerimizi, en azından 57 bin dolar olan Amerika seviyesine çıkardığımızda bugün sektörde ve hatta ülkemizde yaşanan birçok sorunu çözmüş olacağımızı düşünüyorum. Özellikle tarım gibi çok paydaşlı bir sektörde sadece hükümetimizin değil tüm tarafların elini taşın altına koyması gerektiğine inanıyoruz.”Yorgancılar: “İş hayatında da kayıt dışını artıran uygulamaları dikkatlerinize arz ederim”Ekonominin düzelmesi için yüksek enflasyon, eğitim, hukukun üstünlüğü ve mülteci politikalarında düzenleme yapılması gerektiğine dikkat çeken EBSO Yönetim Kurulu Başkanı Yorgancılar, kıdem tazminatı ve tamamlayıcı emeklilikle birlikte yaşadıkları sorunlara da değinerek şu ifadeleri kullandı:“Herkesin sürekli dile getirdiği, ancak bir türlü çözüme kavuşturamadığımız dört ana konunun altını çizmek istiyorum. Kalkınma Bakanı altyapınızla en iyi sizin anlayacağınıza inanıyorum. İlki, yüksek enflasyonun yarattığı etki, öngörülemez bir ekonomik süreçtir. Tasarrufun sadece özel sektörde değil, kamuda da uygulanması büyük önem taşımaktadır. Enflasyonun düşmesi fiyatların düşmesi anlamına gelmediği için de maliyetlerdeki artışın devamı ile kontrolsüz ve kötü niyetli artışlarla halkta yoksulluğu artırırken, iş dünyasında da yatırımları ve üretimi öteliyor. Yatırım ve üretim olmadan, istihdamın artması oldukça güç.İkinci başlığımız olan mülteci ve sığınmacı politikasının, bizi götüreceği nokta sosyo-ekonomik ve güvenlik riskidir. Özellikle de Afgan sığınmacı ve mültecilere ilişkin toplumdaki haklı endişeleri ve iş hayatında da kayıt dışını artıran uygulamaları dikkatlerinize arz ederim.Eğitim başlığını ülkemizin en hassas konularından biri olarak görüyoruz. Çünkü, eğitim sistemindeki sorunlar, hayatın her alanında vasatlığı toplumun geneline yerleştiriyor. Küresel üretim üssü hedefi olan ülkemizin, nitelikli iş gücü ihtiyacını, bugün ne meslek liselerimizle, ne de üniversitelerimizle sağlayabiliyoruz. Bilgi bazlı sanayi yolunda, ara elemana ulaşamamak, üretimin sürdürülebilirliğini de riske atıyor. Başlangıç noktamız, memleket meselesi olan meslek liseleri olmalı ve teşvikleri artırılmalıdır.Son başlığım, hukukun üstünlüğü ilkesidir. Aksini düşünmek mümkün değilken, pratikteki uygulamalar ne yazık ki, adalete olan inancı sarsıyor. Bu da, içeride ve dışarıda ülkeye olan güveni azaltıyor.“Reel sektörün artık yeni bir yüke gücü kalmamıştır” Döviz iner-çıkar, ekonomik veriler bozulur ama en kötü orta vadede düzelir. Ancak, adalete, eğitim sistemine, ülkeye, kurumlara olan güvenin zarar görmesi çok kolay düzeltilemez. Bu nedenlerle, ilk 20 büyük ekonomi arasında olmamıza rağmen, birçok uluslararası endekste dünya ortalamasının çok gerisindeyiz. Bu tesadüf olamaz. Bu riskleri yönetmek, lehimize çevirmek elimizde. Ama kaybedilen her an, çözümü güçleştiriyor. Üretim yoksa, kalkınmak hayaldir. Bizler üretmek, istihdam sağlamak, ihracat yapmak istiyoruz. Ancak öyle bir çalışma hayatı ile karşı karşıyayız ki, sanki devlet bize üretme, istihdam etme diyor. OECD ülkeleri arasında en katı istihdam piyasasına sahip ülkeyiz. 15 günden 30 güne çıkarılan kıdem tazminatından istihdam yüklerine, emeklilik primlerinden, iş güvencesi tazminatı ve işsizlik sigortasına kadar rekabet ettiğimiz ülkelerin çok üstünde oranlara sahibiz. Kayıt dışılığa neden olan, rekabet gücümüzü zayıflatan tüm bu maliyetlere ek olarak, tamamlayıcı emeklilik gündemde. Reel sektörün artık yeni bir yüke gücü kalmamıştır. Bir yanda çalışacak eleman bulamazken, diğer yanda emeklilik sistemi uygulamaları ile de adeta kolumuz kanadımız kırılıyor.“Desteğe ve yönlendirmeye ihtiyacımız var”TOBB’da dün yaptığımız istişare toplantısında; Çalışma Bakanımız güncelleme katsayısından dolayı yeni bir emekli furyası olmaması için çalıştıklarını iletti. Nitelikli elemana ihtiyaç duyarken, mevcut çalışanların sistem dışına çıkışına müsaade edilmemesini bir kez daha vurgulamak isterim. Kısa çalışma ödeneği, 5 puanlık prim teşviki, emek yoğun sektörlere özel ilave istihdam teşviklerine, iş davalarında zaman aşımı süresinin 5 yıldan 6 aya indirilmesi gerekiyor. Çalışanlarımızın enflasyonist ortamda daha fazla mağdur olmaması adına, gelir vergisi basamakları ve oranları ile prime esas ücret tavanının yeniden düzenlenmesi faydalı olacaktır. Bugün, sanayicilerimiz gerek dış, gerekse iç pazarda oldukça zorlu bir ortamla karşı karşıya. İki kanadımız da adeta kırık. Desteğe ve yönlendirmeye ihtiyacımız var.”Özgener: “Kayıt dışı olan her şeyin bedelini, işini düzgün yapan bizler ödüyoruz”Toplantıda konuşan İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Özgener de konuşmasının odağına Orta Vadeli Programı alırken, kayıt dışı istihdama dikkat çekerek şunları söyledi:“Enflasyonu düşürmeden, ülkemizde sürdürülebilir yüksek büyüme ve kalıcı refahın sağlanamayacağını düşünüyoruz. Bu noktada, OVP’yi açıklarken bir ‘enflasyonu düşürme programı’ olduğunu özellikle vurgulamanız iş dünyamız için önem arz ediyor. Bu kapsamda somut iyileşme kaydedilmesi halinde faizlerin yatırım yapılabilir seviyeye gerilemesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Geçen sene açıklanan OVP, 2024 için Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın yüzde 6.4’ü bir bütçe açığına işaret ediyordu. Bu sene, rakam yüzde 4.9 olarak revize edildi. 2025 yılı için yüzde 3.1 ve 2026 yılı için yüzde 2.8’lik bütçe açığı hedefleniyor. Bu noktada; iş dünyası ve hane halklarının dezenflasyonist sürece olan inançlarının kuvvetlenebilmesi için, kamu harcamalarının da kontrol altına alındığına dair sinyallerinin güçlenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Vergi düzenlemeleri ve Merkez Bankası politikalarıyla sıkılaştırmanın hız kazandığını ve kayıt dışılıkla mücadelenin arttığını memnuniyetle izliyoruz. Çünkü kayıt dışı olan her şeyin bedelini, işini düzgün yapan bizler ödüyoruz. Kayıt dışı ekonominin varlığı, firmalarımız açısından hem haksız rekabete yol açıyor, hem de verimlilik artışını engelliyor. Bu nedenle bütçedeki açığı gidermek için atılacak ilk adımın; kayıt dışı kazançların tespit edilmesi ve vergilendirilmesi olması gerektiğini düşünüyoruz.”“KOBİ’lere ve ihracatçılarımıza stratejik vizyon sunulmasının gerekliliğine inanıyoruz”Teknoloji ve inovasyon konularına da dikkat çeken Özgener şu ifadeleri kullandı:“Şirketlerimizin verimliliğini artıracak yapısal konulara eğilmenin önem arz ettiğine inanıyoruz. Yapısal iyileşmeler olmadan kur rekabetçiliği üzerine kurulan ihracat stratejisinin firmalarımızı içinden çıkılamaz bir sarmala ittiğini gözlemliyoruz. Bununla birlikte, enflasyonla mücadelede bir an önce hedeflenen seviyelere ulaşılıp, KOBİ’lerimizin ve ihracatçılarımızın verimliliğinin ön planda tutulduğu uzun vadeli kalkınma stratejilerine yönelmelerini istiyoruz. Şirketler açısından bugün ana gündem maddelerinin faiz, kur ve artan maliyetler olduğunu, bu unsurların uzun vadede bir rekabet avantajı yaratmadığını; önemli olan noktanın şirketlerin uzun vadeli rekabet gücünü artıracak inovasyon kabiliyeti, iş gücü verimliliği ile eğitim ve dijital teknolojilerin uyumu olduğunu görüyoruz. Bu konularda reform gündeminin bir an önce belirlenip KOBİ’lere ve ihracatçılarımıza stratejik vizyon sunulmasının gerekliliğine inanıyoruz. Öncelikli mücadele alanımız enflasyon ama bunu yaparken verimlilik, inovasyon ve teknoloji gibi uzun vadeli alanlarda da stratejilerimizi tasarlamamız gerektiğine inanıyoruz.“Tercihten çok bir zorunluluk olduğunu bizlere gösteriyor”Enerji ve tarım başta olmak üzere ekonomide somut sonuçları ortaya koyan, güven ortamının ve beklenti kanalıyla iyileşmeyi sağlayan reformların da büyük önem taşıdığına inanıyoruz. Sanayi, tarım ve hizmetler gibi alanlardaki dönüşüm sürecinin yakından takip edilmesiyle birlikte sürdürülebilir politikaların uygulanması için dünyadaki gelişmelere göre stratejilerin belirlenmesinin gerektiği fikrindeyiz. Zira, uluslararası sistemde yaşanan dönüşümler, bunun tercihten çok bir zorunluluk olduğunu bizlere gösteriyor. Avrupa Birliği’nin tedarik zincirinde kurmayı planladığı güvenli network ağının, ancak yakın ticaret ortakları ile gerçekleştirilebileceğini, Türkiye’nin de bu alandaki rolünün önemli olacağını öngörüyoruz. Diplomasinin gücünün, Avrupa Birliği’nin ekonomik ihtiyaç öncelikleri ile birleştirip, Gümrük Birliği’nin revizyonu sürecinin hızlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Yeni serbest ticaret anlaşmalarının oluşturulması ve mevcutlarının günümüz şartlarına göre revize edilmesini önemli buluyoruz.”