(TBMM) - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirerek, “Bir bakın dedim, nereye gitmiş. En son bir buğday tarlasına galoş giyip girmiş vatandaşın arasına, bir de Tarım Kredi Kooperatifi’nde alışveriş yaparken görülmüş. Biz Tarım Kredi Kooperatifi’ne gittik ve Erdoğan’ın fişine baktık. 3 yıl önce Tarım Kredi marketinden 4.5 liraya aldığı gofret, bugün 35 lira. Erdoğan, Tarım Kredi’ye gidip aynı alışverişi yapsın, etiketi göstersin bakalım, fişini görelim. Sen o günden bugüne, 3 yılda maaşlardan bir sıfır attın, alım gücünü 10 kat düşürdün; fiyatlara bir sıfır ekledin maaşlar sabitse. 10 kat fark var ve hâlâ daha bu ülkede kutuplaştırmayla, ‘bunlar bölücü, terörist, bunlar gelirse vatanı böldürecekler, bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler’ demekle bu iktidarda kalacağını sanıyorsun ya, bu millet sana daha önce ihtar etti İstanbul’da, anlamadın. Bu sene 31 Mart’ta... Yapılacak ilk seçimde Erdoğan gidiyor, bu rejim değişiyor, halkın iktidarı kuruluyor" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM'de düzenlenen grup toplantısında konuştu. Ekonomi heyeti tarafından illere yapılan geziler hakkında değerlendirmelerde bulunan Özel, şunları söyledi:
"Deprem bölgesinde mücbir sebep halinin 3 yıllığına uzatılması gerekiyor"
"Ekonomi heyetimiz Türkiye'yi karış karış dolaşıyor. Ekonomi kurmaylarımız milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimizden, genel başkan yardımcılarımızdan oluşan güçlü bir ekip. Sayın Yalçın Karatepe ve Volkan Demir'in başkanlığındaki ekonomi takımı bu hafta Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya ve Samsun'daydı. Özellikle bu üç büyük deprem ilinde yaptıkları temaslardan sonra bize ulaştırdıkları ön raporda ilk olarak söyledikleri mesele, 30 Kasım'da son bulacak olan mücbir sebep uygulamasının yeniden uzatılması. Burada evinden yarım ekmek yapıp getiren, çayı ayağının dibinde demleyen hâlâ konteynerde kalan esnafa artık vergi beyannamesi vereceksin, vergi vereceksin' diyorlar, bu doğru değil. Hâlâ siftahsız kapanan dükkanlar varken bu mücbir sebebin her seferinde tartışma konusu olması yerine daha önceki örneklerde olduğu gibi üç yıllığına uzatılması bütün esnaf örgütlerinin talebidir.
"Erdoğan, Tarım Kredi’ye gidip aynı alışverişi yapsın, fişini görelim"
Hep birlikte pazarları gezdik. Erdoğan’ın bir arkadaşı çıktı, dedi ki; ‘Sınıf arkadaşım olur ama o bu pazara gelemez’ dedi. Dedim, ‘Niye gelemesin’, ‘Yüzü yok gelemez, bu fiyatlardan ben mi sorumluyum? Sen geliyorsun çünkü sen sorumlu değilsin. Geçen sene 20 lira olan domates olmuş 55 lira, nasıl gelecek o pazara’ dedi. Ben de bunu söyledim kürsüden. Eğiyor, büküyor, diyor ki; ‘Beni pazara çağırıyor, seninle pazar gezemem.’ Benimle gezme, mesulu ben değilim. Sen o işi kimle yaptıysan onlarla çık o pazara, o etiklerin hesabını ver. Ben baktım, bu Erdoğan ne zaman pazara gitmiş? Başbakanlığından beri pazara uğradığı yok. Daha bir bakın dedim, nereye gitmiş. En son bir buğday tarlasına galoş giyip girmiş vatandaşın arasına, bir de Tarım Kredi Kooperatifi’nde alışveriş yaparken görülmüş. O gün Erdoğan’ın alışverişini AHaber büyük bir televizyonculuk başarısıyla fiştekileri tane tane söylemiş. Biz Tarım Kredi Kooperatifi’ne gittik ve Erdoğan’ın fişine baktık. 3 yıl önce Tarım Kredi marketinden 4.5 liraya aldığı gofret, bugün 35 lira. 1 liraya aldığı çikolata bugün 10 lira; 4.5 liraya aldığı bisküvi, 45 lira olmuş Tarım Kredi’de. Erdoğan, Tarım Kredi’ye gidip aynı alışverişi yapsın, etiketi göstersin bakalım, fişini görelim.
Hadi beraber gidelim, AHaber haber yapsın. Ben tutayım, sen gofreti at sepete, ben tutayım çikolatayı at sepete, ben tutayım o gün aldıklarını at sepete, gidelim kasaya, bakalım hesaba. Sen o günden bugüne, 3 yılda maaşlardan bir sıfır attın, alım gücünü 10 kat düşürdün; fiyatlara bir sıfır ekledin maaşlar sabitse. 10 kat fark var ve hâlâ daha bu ülkede kutuplaştırmayla, ‘bunlar bölücü, terörist, bunlar gelirse vatanı böldürecekler, bayrağı indirecekler, ezanı dindirecekler’ demekle bu iktidarda kalacağını sanıyorsun ya, bu millet sana daha önce ihtar etti İstanbul’da, anlamadın. Bu sene 31 Mart’ta ama yapılacak ilk seçimde Erdoğan gidiyor, bu rejim değişiyor, halkın iktidarı kuruluyor."
"Deprem bölgesinde herkes mağdur ama en çok da Hatay mağdur"
Deprem bölgesindeki rezerv alan sorununa dikkat çeken Özel, şunları söyledi:
"Rezerv alan sorununda da belirsizlik sürüyor. Az hasarlı yapıları onarıp içeri geçebilirsiniz deniliyordu. Kredi çekildi, borç alındı şimdi biz orayı rezerv alan ilan ettik denilerek senin evini de yıkacağız deniliyor. Ayrıca yerinde dönüşüm için 750 bin lirası hibe, 750 bin lirası kredi olan bir destek vardı. Ama bu 21 ay öncesinin rakamıydı şimdi geldiğimiz noktada ev yapmak bugünkü fiyatlarla mümkün değil. Bunun en az bir buçuk milyon hibe, bir buçuk milyon krediye dönüştürülmesini talep ediyor örgütler Biz CHP olarak zaten bu evlerin ücretsiz yapılmasını savunuyorduk. Hatta keşke hibe kısmı 2 milyon olsa. Bunu da bütçe görüşmelerinden önce deprem bölgesinin en önemli sorunlarından biri olarak kayda geçirmek isteriz. Esas sorun ise tutulmayan söz. Sayın Erdoğan, bizi seçin bir yılda 650 bin konut yapacağım, bunlar yapamaz, depremin birinci yılında herkes evine geçecek' dedi. 'Yapamazsın, hesap ortada' dedik ama sırf vatandaşı kandırmak, depremzedenin umutlarını çalıp seçimi kazanmak için böyle bir yalan söyledi. Seçimden sonra rakamları değiştirmeye başladılar, sonuç olarak şu ana kadar teslim edilen konut 130 bin yani yüzde 20. Depremin üstünden geçen iki yılda beş depremzededen 4'ü çadırda ya da konteynerde. Hatay'da ise söz verilen konut sayısı 256 bin, teslim edilen 26 bin, oran Hatay'da yüzde 10. Hatay dışında teslim edilen konut oranı yüzde 30, Hatay'da yüzde 10. Deprem bölgesinde herkes mağdur ama en çok da Hatay mağdur. Bu hesapla 9- 10 yılda tüm depremzedelerin konutuna geçebileceği hesaplanıyor. Bu kabul edilebilir bir mesele değil."
"Bu onurlu mücadele Türkiye işçi sınıfının mücadelesidir"
Çayırhan'da devam eden madenci direnişi hakkında konuşmasını sürdüren CHP Genel Başkanı Özel, şu ifadelere yer verdi:
"Meclis'e iki saatlik mesafede Nallıhan'da Çayırhan Termik Santrali’nde madenciler haklarını arıyorlar. Oradaki mücadele çok önemli, çok anlamlı ve aslında bugünkü saray rejiminin gerçek yüzünü göstermek açısından da çok anlamlı. 1987'de devlet hem santrali hem madeni açtı ve 13 sene işletti. 2000- 2020 arasında rödovans yoluyla özel sektöre kiralandı. 2020'de sözleşme bitti ve tekrar devlete geçti. 2020 öncesi 20 yılda yılda 100 milyon dolarlık oradan kömür çıkartılıp yakılarak elektrik satılmış. Ne yapmışız; özelleştirme furyasında altın yumurtlayan tavuğu kesmişiz. Alan çok karlı bir iş yapmış, parasına para katmış. 2020'de de devlete devretmiş. 4 yıldır orayı TKİ'nin bir şirketi yönetiyor ve şimdi yeniden özelleştirme furyasına alıyorlar. 4 Aralık tarihinde yeniden özelleştirecekler. Bu sefer 2059 yılına kadar. Peki ne şekilde; Türk Lirası üzerinden her yıl yılda bir taksit olmak üzere altı taksite bölerek, kömür garantisi devletten, yakılacağı yer hazır çalışıyor, üretilen elektriğe de alım garantisi var. Öyle bir şartname ki on yedi şirket üzerine atlamış, kıyasıya yarışacaklar ama bunu kimin alacağı biri tarafından biliniyor. Utanmasalar kırmızı fiyonklu hediye paketi yapacaklar.
O müteahhitlere yol yaptırıyorsun, parasını geçiş garantisi veriyoruz, dolarla ödüyorsun yetmiyor Amerika'daki enflasyonu da üstüne ekliyorsun. Biz alacaklı olduğumuzda Türk Lirası üzerinden peşin fiyatına altı taksit. Biz 2000 yılında altın yumurtlayan tavuğu kesmişiz, bir mucize olmuş tavuk geri gelmiş. Tayyip bey diyor ki 'gelin bir daha keselim'. İşçiler diyor ki, bırakın kardeşim burada yumurtlasın, devlet kazansın, millet kazansın, işçi kazansın. O yüzden AK Parti'nin Türkiye'ye getirdiği, uyguladığı ve şu anda da ısrarla devam ettiği politikayı görmek açısından son derece önemlidir. Ve buradan söylüyorum; orada dört belediyemiz var, tüm örgütlerimiz orada, Ankara Büyükşehir Belediyemiz orada, biz gittik. Oraya dayanışmaya giden tüm siyasileri tebrik ediyorum ve Nallıhan'daki mücadele bu onurlu mücadele Türkiye işçi sınıfının mücadelesidir. Sonuna kadar destekliyoruz."
"O dokuz işçinin iki eli öbür dünyada, CHP’nin de iki eli bu dünyada yakanızdadır"
Erzincan İliç maden faciasına ilişkin ise Özel, şunları söyledi:
"AK Parti’nin Türkiye’ye getirdiği saray rejiminin Erzincan İliç’te 13 Şubat’ta nasıl 9 işçimizi nasıl katlettiğini görmüştük. İnanılmaz bir kar hırsı, alanın büyütülmesi ve hesapsız yapılan yığınlar oradaki 9 kardeşimizi yuttu gitti. Faciaya kapasite artışının büyük etkisi olduğu söyleniyordu ve Ankara’daki üniversitelerden oluşturulmuş heyet dedi ki; 'buraya kapasite artış raporu verenler bu işten suçludurlar.’ Birkaç gün sonra çıktı ki o kapasite artışının altında imzası olanlardan bir tanesi ‘ÇED uygundur’ raporunu veren Murat Kurum. O Kurum, şu anda Bakanlığın başında ve mahkeme ne yaptı biliyor musunuz; 'bu kapasite artış raporunu verenler, sorumludur’ dedi ya akademisyenler, dahiyane bir fikirle şöyle dedi; ‘sorumlular ama sorumluluk oralarını belirtmemişler, biz bu oranları isteyelim.’ Ama bu oranları o bilirkişiden değil, başka bir bilirkişiden talep ettiler. O bilirkişi de baktı, dedi ki; kapasite artışının bu olayda bir sorumluluğu yok'. Yani birinci bilirkişi, birinci elden sorumlu tutarken o sorumluların başında Murat Kurum’un olduğu çıkınca hakim, ikinci bir bilirkişiye 'bak sorumlu demiş bu rapor, yüzde kaç sorumlu’ diye sormuş. ‘Hiçbiri sorumlu değil’ diyor. Kendi kendine oldu, sanki dolu yağdı da öldüler, sanki şimşek çaktı da yıldırım düştü de öldüler gibi ‘burada bir sorumluluk yok’ dedi ve Murat Kurum’u kurtardı. Bu raporu, ikinci raporu hazırlayanlara ve talep edenlere, hele hele talep ettin, ‘sorumluluk yok’ dedi, iki rapor taban tabana zıt, üçüncü bir rapora bile gerek duymayanlara şu kadarını söylüyorum; o dokuz işçinin iki eli öbür dünyada yakanızdadır, CHP’nin de iki eli bu dünyada yakanızdadır."