“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” denilerek millet iradesinin yönetime egemen kılınmasının üzerinden bugün tam 100 yıl geçti. Cumhuriyeti anlamak için, Türkiye Cumhuriyeti'nin dünden bugüne geçirdiği evrelere göz atmak gerekir. Keza bugünü kavrayıp yarını yaratmanın, geçmişi anlamaktan geçtiğini bilmek daima yolumuzu aydınlatır.
***
Yedi düvele karşı verilen Milli Mücadele'den sonra 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan 1. Cumhuriyet, Atatürk’ün devrimleriyle taçlandırılarak büyük bir atılım sürecine girdi ve adeta çölün ortasında bir vaha gibi dünyada hayranlık uyandırdı. Cahil, yoksul ve kimsesiz bırakılan Anadolu insanı bilinçlenmeye, konuşmaya, sorgulamaya üretmeye, gelişmeye ve dolayısıyla değişmeye başladı. Çok partili sisteme de geçilmesiyle beraber Cumhuriyet bu defa demokrasiyle taçlandırıldı.
Ancak 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin cumhuriyet rejimine karşı tehlike oluşturduğuna kanaat getiren ordu, 27 Mayıs 1960 darbesiyle bu dönemi sonlandırdı.
***
9 Temmuz 1961 tarihli halk oylamasıyla kabul edilen yeni anayasa ile 2. Cumhuriyet dönemi başladı. 1961 Anayasası özgürlüklerin sınırlarının genişletildiği, güçler ayrılığının sağlandığı, yargının bağımsızlaştırıldığı, çoğulcu demokrasi ilkesini benimseyen geniş bir anayasa olma özelliği ile ön plana çıktı. Özgürlüklerin sınırlarının bu denli genişlemesiyle beraber toplumsal bilinç arttı. İşçi hakları, grev gibi terimlerle Türk Milleti tanıştı.
Ancak 1961 Anayasası’nın getirdiği geniş hak ve özgürlükler, dönemin konjonktüründe kontrolden çıktı: Kaos, kriz, çatışma, ölüm, muhtıra… Ve sonunda 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbe… Böylece 2.Cumhuriyet dönemi sona erdi.
***
7 Kasım 1982 tarihli halk oylamasıyla kabul edilen yeni anayasa ile 3. Cumhuriyet dönemi başladı. Bu dönemde 1961 Anayasası’nın bütün kazanımları zorbaca geri alındı. Baskıcı, keskin ve sert politikalar izlenerek millet sindirildi. Terör ve irtica faaliyetlerinde ciddi bir artış meydana geldi. 1990’lı yıllar kanlı, istikrarsız ve kaos içerisinde geçti. 31 Mart 2002 tarihinde AKP’nin tek başına iktidara gelmesiyle toplumda beklentiler arttı. 2005 yılında Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakerelerinin başlaması olumlu bir hava yarattı. Ekonomide gözle görünür bir düzelme meydana geldi.
Ancak bu olumlu hava uzun sürmedi. 2007 ve 2010 Anayasa değişiklikleri ile Türkiye farklı bir yola girme yolunda ilk sinyallerini verdi. 2009’da Oslo’da başlayan MİT- PKK görüşmeleriyle beraber başlayan ‘Çözüm Süreci’ toplumu derinden sarstı. Bu süreç, Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra başlayan şiddetli çatışmalarla ve Hendek Savaşları’yla son buldu. Aynı zamanda 2013 yılında Gezi Olayları toplumsal tepkinin şiddetini artırdı. Fetullah Gülen (FÖTÖ) desteğini almak için verilen tavizler ise devletin bekasını riske attı. FETÖ, devletin bütün kılcal damarlarına yerleşti. Bundan güç alarak TSK içerisinde örgütlenmiş bir grup FETÖ mensubu, 15 Temmuz 2016 tarihinde kanlı bir darbe teşebbüsünde bulundu.
Darbe girişiminden sonra Türkiye'de sistem değişikliği tartışmaları ayyuka çıktı. Neticede 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan halk oylamasıyla beraber Türkiye, başkanlık sistemine geçme kararı aldı. Böylece 3. Cumhuriyet dönemi sona erdi.
***
24 Haziran 2018 genel seçimleriyle beraber başkanlık sistemiyle tanışan Türkiye’de 4. Cumhuriyet dönemi başladı. Bu dönemde 2017 referandumunda vadedilen her şeyin içinin boş olduğu ortaya çıktı. 550 milletvekili sayısının 600’e çıkarılmasıyla milletin daha iyi temsil edileceği iddia edilirken TBMM’nin bir hükmü kalmadı. Bağımsız yargının, tarafsız da olacağı iddia edilirken sipariş tutuklamalar, yargıda rüşvet skandalları, Anayasa Mahkemesi’ni dahi tanımama, güçler ayrılığının fiilen birleştirilmesi gibi durumlar ortaya çıktı. Ekonomik ve toplumsal kriz derinleşti, toplum hiç olmadığı kadar kutuplaştı, devlet aklı olan ‘ortak akıl’ rafa kaldırıldı.
Yeni anayasa tartışmalarının yoğun şekilde tartışıldığı bu günlerde ise 4. Cumhuriyetin hangi tarafa, ne şekilde evrileceğini milletimizin beklentileri ve talepleri belirleyecek.
***
Yukarıda çok kısa şekilde özetlediğim cumhuriyetimizin 100 yılı işte bu şekilde geçti.
Bizler aziz Türk Milleti’nin birer ferdi olarak öncelikle kendimize cumhuriyeti, demokrasiyi ve dolayısıyla bu kavramlarla beraber gelen nimetleri ne kadar hak ediyoruz bu soruları sormalıyız.
Okuyan, araştıran, sorgulayan, hakkını arayan ve yeri geldiğinde hesap soran bir millet olmadığımız müddetçe her geçen gün bireylikten, birilerine kul olmaya doğru evrileceğimizin bilincinde olmalıyız.
En önemlisi Türkiye’nin geçirdiği bu 4 cumhuriyet evresini iyi analiz edip ne istediğimize karar vermeli ve kendimize “Bizler hangi cumhuriyeti istiyoruz?” sorusunu sormalıyız.
Şunu unutmayalım ki İran’da bir Cumhuriyet, Almanya’da…
***
Aziz milletimizin 29. Ekim Cumhuriyet Bayramı'nı kutlarken, Cumhuriyetimizin mimarı Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ile yol arkadaşlarını ve şehitlerimizi minnet ve şükranla anıyorum.
"Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır"