Küçücük bir cansın sabah uyanıyorsun ve bayramlıklarını sevinç içinde giyiniyorsun üzerine. Kalabalık en güzel kahvaltını edip, büyüklerinden harçlıklarını almaya koşuyorsun. Tatlılar, börekler yapılmış, sarmalar sarılmış çaylar eşliğinde bayramlaşmaya gelip gidenlerden arasından nasibini alıyor al yanaklarında alınan makaslar. Şen kahkahalarla bahçede oynarken ağaca bağlanmış bir kurban görüyorsun. Onunla oynayıp mutlu oluyorsun seviyorsun...
Minik bir çocukken zihnimin kasasında yer edinmiş, bir türlü unutamadığım sahne kurban kesimleriyle ilgili. O da hala gözümün önünden gitmeyen o son bakışlar...
Özellikle iki tanesini hiç unutamıyorum. Biri iri siyah bir boğa, ikincisi beyaz bir koç. İkisininde gözlerindeki nem ve ıslaklık aynı... Ortak kaderleri aynı...
Birazdan olacaklardan haberi varmış gibi önce kafa tutup isyan ederken, sonrasında mecburi bir kabulleniş sessizliğine geçiş...
Çok dil döktüm, ağladım ama dinlemediler. Kesilmiş kurbanın kanı yerden akıp giderken bir nokta kan alnının ortasında yapıştırdılar. Aynada kendi yüzüme bakıp küstüm ve İlk okuldan üniversite bitene kadar hiç et yemedim.
Dini açıdan hissettirdiklerini henüz anlamayan daha çok duygusal yaklaşan çocuklar en çok da sizin bayramınız kutlu olsun...
İyi bayramlar...