Farkında olsun ya da olmasın, bütün insanların hayallerinin, beklentilerinin temelinde mutlu olma arzusu yatar. Mutluluk, kimine göre insanların imrenerek bakacağı bir mesleğe sahip olmak, kimine göreyse Hermès marka bir çantayı satın alabilmek. İnsanların, gerçekleşmesi dahilinde mutlu olacağını varsaydığı hayallerini saymakla bitiremeyiz. Ancak mutluluğu her zaman, var olanda değil de var olmayanda arama eğilimini gerekçelendirebiliriz.
Çağımız insanının sonu gelmeyen mutluluk arayışı, özünde kimsenin gerçekten mutlu olmamasından kaynaklanır. 'Hayır ben kendimi mutlu hissediyorum' diyebilirsin elbette. Aslında mutlu değilsin, mutlu değiliz. Sahip olduğumuz takdirde, mutlu olacağımıza inandırıldığımız metaları elde edince yaşadığımız illüzyonu, mutluluk zannediyoruz. Bu sebeptendir ki, bu illüzyon kısa sürede yerini mutsuzluğa bırakıyor. Peki neden varlığı sağlam temellere dayalı, kalıcı bir tatmin duygusu yaşamıyoruz? Neden hep arayış içindeyiz? Cevabı, dış dünyadan gelen duyumları yorumlayan ve yarattığı duygularla bilinci yönlendiren beyinlerimizin nasıl çalıştığında gizli.
Evrimsel süreç, hayatta kalabilmemiz için avantaj sağlayacak özellikler ekledi beyinlerimize. Vahşi doğanın üstesinden gelebilmek için, iş birliği yapmamıza yarayan sosyal ilişkiler kurma yetimiz ya da algılanan tehlikeyi, grubun diğer üyelerine bildirmek için gereken dil(konuşarak iletişim kurma) yetisi gibi. Ancak evrimsel süreç oldukça yavaş işlediğinden, son yüzyıllarda insan hayatında gerçekleşen radikal değişim, beyinlerimizi afallatmış görünüyor. Psikolojik problemlerin giderek artması ve insanların hayattan aldığı tatminin giderek azalması, bunu kanıtlar nitelikte.
Beyinlerimiz, hayatta kalmamız konusunda avantaj sağlayacak eylemleri gerçekleştirdiğimiz takdirde, bilinci mutluluk hissiyle ödüllendirir. Örneğin etkili ve sıkı sosyal ilişkiler kurmak, avcı toplayıcı atalarımızın hayatta kalabilmesi açısından fazlaca avantajlı olduğu için, beyinlerimiz gerçek sosyalliği kalıcı tatmin ve mutluluk hissi ile ödüllendirir. Ancak günümüzde kurulan sosyal ilişkilerin yüzeysel ve geçici olması, mutluluğu olanaksız kılıyor. Bu yüzden mutluluğu hep başka şeylerde arıyoruz. Var olandan yeterli tatmini alamadığımız için, var olmayanı arama eğilimine giriyoruz. Aslında var olmayan bir şey arayacaksak, o şey sıkı sosyal bağlar olmalı. Kendinize sorun. Koşulsuz güvenebileceğiniz kaç arkadaşınız var? Ebeveynleriniz, size ihtiyacınız olan koşulsuz sevgi ve desteği sağlayabiliyor mu? Yaşadığınız topluma ne kadar ait hissediyorsunuz? Toplumda anlamlı bir konuma sahip misiniz yoksa odanızın 30 cm duvarının ardında yaşayan komşunuz dahi sizi tanımıyor mu?