Dünya, İsrail-Gazze çatışmasının yarattığı insani enkazı temizlemeye ve kırılgan bir "ateşkes" kelimesinin altını doldurmaya çalışırken, asıl mesele bu geçici sessizliğin kalıcı bir barışa evrilip evrilemeyeceğidir. Bu karmaşık denklemin merkezinde, tarihsel, dini ve jeopolitik bağlarıyla benzersiz bir konumda duran Türkiye var. Ankara'nın bu süreçteki rolü, basit bir arabuluculuktan çok daha derin; bir denge siyasetinin, bölgesel iddianın ve küresel sistemle hesaplaşmanın bir tezahürü.
Ateşkesten Ötesi: Ankara'nın Üç Kanal Stratejisi
Türkiye, krizin başından itibaren çok katmanlı bir dış politika izledi. Bu strateji, tek bir kanala bağlı kalmadan, farklı aktörlerle eşzamanlı iletişimi ve farklı dil tonlarını kullanmayı gerektiriyor. Bu yaklaşım, Ankara'nın geleneksel Batı-merkezli dış politika kalıplarının dışına çıktığının da bir göstergesi.
Sert Dil ve Diplomasi Dengesi: İsrail ile Kırık Köprüler
Türkiye, İsrail'e yönelik kamuoyu önünde kullandığı sert dili, arka planda yürüttüğü insani diplomasi ve istihbarat paylaşımı ile dengeliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "terör devleti" suçlamaları, iç ve bölgesel siyasetteki konumunu güçlendiren retorik hamleler olarak okunabilir. Ancak bu dil, iki devlet arasındaki ticari ve enerji bağlantılarını tamamen koparmış değil. Türkiye'nin nihai amacı, İsrail'i bir müzakere masasına zorlamak ve Gazze'nin yeniden inşasında söz sahibi olmak. Buradaki ince çizgi, İsrail ile tüm diplomatik kanalları kapatmadan, Filistin davasındaki tarihsel duruşunu sürdürebilmek.
Bölgesel İttifaklar: Mısır ve Katar Ekseni
Türkiye, bu süreçte yalnız hareket etmiyor. Katar ile olan yakın koordinasyon ve Mısır ile son dönemde normalleşen ilişkiler, kritik bir önem taşıyor. Özellikle Mısır'ın Gazze sınırındaki rolü ve tarihsel ağırlığı, Ankara için Mısır kapısını açık tutmayı stratejik bir zorunluluk haline getiriyor. Bu üçlü eksen, Hamas'ın bölgedeki ana muhatap olduğu aktörler. Türkiye, bu ilişkiler ağı üzerinden hem Hamas nezdinde etkisini koruyor hem de İsrail-Amerika hattına alternatif bir diplomasi kanalı oluşturuyor.
Küresel Oyuncu ile Yüzleş: ABD ve "Yaptırım" Tehdidi
Türkiye'nin en zorlu denklemi, kuşkusuz ABD ile olan ilişkileri. Washington'ın koşulsuz desteğini verdiği İsrail'e karşı Ankara'nın tutumu, iki müttefik arasında gerilime neden oluyor. Türkiye, Batı ittifakı içinde kalarak ama Batı'nın bazı politikalarını eleştirerek "stratejik otonomi"sini test ediyor. ABD'den gelen "yaptırım" söylemleri ise ilişkilerdeki kırılganlığı gözler önüne seriyor. Ankara için burada kritik olan, hem uluslararası sistemde marjinalleşmeden hem de iç siyasette "dürüst arabulucu" imajını zedelemeden yol alabilmek.
İsrail-Gazze barış sürecinde Türkiye, klasik anlamda bir arabulucudan ziyade, bölgesel güç olma iddiasını sahaya yansıtan karmaşık bir aktör konumunda. Yürüttüğü denge siyaseti, hem içeride hem de dışarıda büyük riskler barındırıyor. Ancak aynı zamanda, Türkiye'ye, Ortadoğu'nun değişen dinamiklerinde merkezi bir rol kapma fırsatı da sunuyor. Başarı, Ankara'nın sert retoriğiyle insani diplomasiyi, bölgesel ittifaklarla küresel gerçekleri ne kadar ustalıkla harmanlayabileceğine bağlı olacak. Unutmamak gerekir ki, Gazze'de kalıcı barışın tesisi, yalnızca ateşkeslerle değil, adil ve kapsayıcı bir siyasi çözümle mümkün. Türkiye'nin gerçek sınavı, bu çözümün neresinde duracağını stratejik netlikle tayin edebilmekte yatıyor.
























