Merhaba kıymetli okurlar ve takipçiler…
Acısıyla, tatlısıyla, üzüntüsüyle, sevinciyle 2023 yılını geride bıraktık. 2024 yılının yurdumuza, dünyamıza, sevdiklerimize, sevenlerimize, eşimize, dostumuza, ailemize ve tüm insanlığa sağlık, huzur, mutluluk, barış getirmesini temenni ederim.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları 2023 yılında kültürel, sosyal yozlaşmayla birlikte, ekonomik olarak zor günler geçirdi. 2023 yılı, açlık sınırı 14 bin 25 TL, yoksulluk sınırı 45 bin 686 TL ile sona ererken, 2024 yılında enflasyonun düşürülmesi için mücadele edilmelidir.
Yılda bir defaya mahsus zam yapılan asgari ücret 17 bin 2 TL olurken, emekliler 7 bin 500 TL ile 2024 yılına giriş yaptı. Canımı en çok sıkan ise, ülkede denetleme mekanizmasının olmamasıdır. Asgari ücrete gelen zammın ardından özellikle marketlerde ürün fiyat etiketlerini düzenlemek için yani yükseltmek için, çalışanlar mesaiye bırakılmaya başlandı.
Yumurtayı 4 TL’ye tükettiğimiz, en ucuz sütü 27 TL’ye satın aldığımız, kırmızı ve beyaz eti artık televizyon, sosyal medya üzerinden yayınlanan videolarla görürken, yeni yılda doğalgaz, ulaşım, elektrik, su faturası vd. giderlere yüzde kaç oranında zam geleceği muamma.
Yeni yılda da maalesef, fırsatçıların kafasına göre sattıkları, kiraladıkları şeylere zam yapacağını da bugünden itibaren görebiliyor, anlayabiliyoruz. Her geçen gün, her geçen zaman zorlaşan bir hayat ile karşı karşıyayız.
Rönesans Döneminde Yaşamak
Nadir Kitap isimli E-Ticaret sitesi üzerinden, Kum Saati Sahaf ismiyle, vatandaşlarımıza kitap satan ve hayatını bu şekilde idame ettiren gazeteci olarak kargo ile 40 TL’ye gönderdiğim 1 adet kitabı, kargo firmasının yaptığı zam ile 1 Ocak 2024 tarihi itibariyle 68 TL’ye göndermek zorunda kalacağım.
Sosyal yaşamın bariz bir şekilde yozlaştığı böyle bir ortama rağmen kitapseverlerin varlığını bilmek, onlara hizmet etmeye çalışmak beni oldukça mutlu etmektedir. Kargo firmalarının sahaflara ve kitabevlerine, yayınevlerine fiyat konusunda ayrıcalık göstermesini ümit ediyor, toplumların okumayla, araştırmayla, bilgiyle, fikirlerle var olacağını biliyorum.
Beni düşünceye sevk eden bir diğer konu ise, 4,543E9 yaşında olan Dünya’nın binlerce yıldır dönmesinin ardından bizlerin böyle zamana, çağa denk gelmesidir. Yakın çevreme bu konu hakkında sorular sorduğumda, aldığım cevaplar genelde Türkiye’nin 1930’lu yıllarını, 1960, 70’li yıllarını yaşamak istediklerini söylüyorlar. Aralarında Rönesans döneminde yaşamak istediklerini belirtenler de var.
Peki, sizler bir şekilde yaşamaya çalıştığımız dünyanın hangi evresinde yaşamak isterdiniz?
Yazımı, Sabahattin Ali’nin bir sözüyle noktalamak istiyorum; “Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki.”
1 Ocak 2024 - Yakacık