Merhaba kıymetli okurlar ve takipçiler…
Türkiye’nin yaşamayı bilenler için cennet olduğunu sanırım bir tek ben söylemiyorumdur. Batısından, doğusuna, güneyinden, kuzeyine geçmişte dünyanın en önemli medeniyetlerine ev sahipliği yapan bu topraklarda doğup, büyümek hepimiz için heyecan verici olmalıyken, siyasilerin bu güzide toprakları sosyal, kültürel ve ekonomik olarak nasıl yaşanmaz hale getirdiğini tartışmak zorunda kalıyoruz.
Maalesef ülkenin geleceğini göremeyen, yarın için hayat planlaması yapamayan ve imkânı olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları; Almanya, Hollanda, Belçika, İtalya, İspanya, Norveç, Finlandiya, İsveç, Kanada, Amerika gibi ülkelere göç etmeyi tercih ediyor. Göç ettikleri ülkelerde Türkiye’de bulamadıkları ekonomik refahı arıyorlar.
Yaklaşık 6 yıl İsviçre’nin Zürih şehrinde yaşamış biri olarak söylemek isterim ki, yurtdışına yerleşen çoğu vatandaşın göç ederek gittikleri ülkeyi öve öve bitiremediklerini üzülerek takip ediyorum. Sanki o ülkede dünyaya gelmiş gibi davranıyorlar. Vize, oturum ve çalışma izni karşılığında kültür elçiliği yapıyormuşçasına videolar çekip, sosyal medya üzerinden yayımlıyorlar. Bu şekilde karanlıktan aydınlığa çıkmak için hala mücadele veren, tüm zorluklara rağmen ülkesini terk etmeyen insanlara, kendi yaşadıkları hayatları özendirerek anlatıyorlar. Bu durum şahsımı, insanlarımız adına fazlasıyla üzüyor.
Madem Türkiye Cumhuriyeti’ni terk edip gitmeyi tercih ettiniz, bir zahmet kendi hayatlarınızı yaşayınız ya da yerleştiğiniz ülkelere dair sosyal medya üzerinden paylaştığınız özendiren ve övgü dolu videolar yerine Diaspora oluşturmak için mücadele etseniz ve “ülkemdeki vatandaşlara nasıl yardımcı olabilirim? Onlara ne gibi katkı sunabilirim?” sorusunu sorsanız olmaz mı? Elbette bu soruyu sormanızı beklemiyorum. Çünkü öve öve bitiremediğiniz ülkelerde içtiğiniz kahvenin, biranın ve hatta yaptığınız gıda alışverişinin ücretini bile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına ödetmekten çekinmeyen şark kurnazı ve ikiyüzlüsünüz.
Youtube ve Instagram’ı artık bilmeyen, kullanmayan yoktur. Her iki platformu da kullanan biri olarak yaklaşık 5 - 6 aydır yurtdışına yerleşip, yaşantılarını, yaşadıklarını “Türkçe” olarak bizlere aktaran şahıslara denk geliyorum. Yaşantılarını neden “İngilizce” anlatmadıklarını hep merak etmişimdir. Bana “İngilizce bilmiyordur” diyebilirsiniz. Şark kurnazlığı ve ikiyüzlülük de burada başlıyor işte! Yerleştikleri ülkelerdeki yaşadıkları hayatı, yaşantılarını videoya çekip oluşturdukları profil ve kanallarda paylaşıyorlar. Bu kanallara göz atarsanız eğer, hepsinde “hediye gönder”, “katıl” gibi para kazanma butonlarının aktif olduğunu göreceksiniz.
Amerika’ya yerleşmiş şahısın biri, Türkiye ile Amerika arasında “yok öyle ucuz, yok böyle ucuz” gibi sözlerle kılık, kıyafet, fiyat karşılaştırması yapıyor. Bakıyorum videoya Türkçe! Bakıyorum kanala para kazanma butonu var.
Avrupa’da herhangi bir ülkeye yerleşmiş şahısta, gıda fiyatlarını, iş hayatını ve konut kiralarını Türkiye ile kıyaslayan videolar paylaşıyor. Bakıyorum video yine Türkçe! Kanala bakıyorum para kazanma butonu var.
Amerika’ya, Kanada’ya veya Avrupa’nın herhangi bir şehrine yerleşmiş şahıs, ballandırarak yaşadığı hayatı anlatırken, canım ülkemdeki asgari ücretli, öğrenci, öğretmen, memur ve emekli ise onlar daha rahat yaşasın diye sosyal medya üzerinden maddi destek veriyor.
Kıymetli vatandaşlar; Youtube, Instagram ve Facebook gibi Sosyal Medya platformları üzerinden sizleri yaşadıkları hayata özendirerek, kendisini finanse etmenizi isteyen o şark kurnazlarına, ikiyüzlülere fırsat vermeyin. Bizler gibi başka gidecek yeri olmayanların, Türkiye Cumhuriyeti’ni karanlıktan aydınlığa, muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak için mücadele etmesi gerekmektedir.
Yazımı, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir sözüyle noktalamak istiyorum; “Medeniyet, insanı insan yapan manevi kıymetler manzumesidir.”
20 Aralık 2023- Yakacık