Merhaba kıymetli okurlar ve takipçiler…
Mutlaka izlemişsinizdir. Yeşilçam’ın konusu köylerde geçen filmleri vardı. O filmlerde genelde köy ağası, dağdaki eşkıya ile anlaşır, iş birliği yapar köylünün malına mülküne çökmeye çalışır, namusuna göz diker ve zulmederdi. Ardından sahneye bir babayiğit çıkar, köy ağası ve eşkıyanın hakkından gelir, film de bu şekilde sona ererdi.
7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın Filistin toprakları üzerinden İsrail’e saldırmasının ardından İsrail, bütün gücünü ve tüm imkânlarını seferber edip ABD ve Almanya gibi devletleri de arkasına alarak, yaşlı, çocuk, kadın demeden öldürmeye devam ediyor. Birleşmiş Milletler ve insan haklarını savunması gereken örgütler ise yaşanılanları görmemezlikten geliyor.
Bunun sonucunda Türkiye’deki durum ise psikolojik baskı ve yıldırma operasyonlarına dönüşmüş durumda. Filistin’de yaşanılan insanlık dramını ülkemizde şova çeviren Siyasal İslamcılar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına II. Dünya Savaşında Nazilerin, “Yahudi” ve “Çingene”lere yaptığı insanlık dışı baskının bir tık altını yapmaya başladılar.
Türkiye‘de gıda sektöründe hizmet veren Amerika, Singapur ve Avrupa merkezli binlerce yatırımcısı olan firmaları gözüne kestiren Siyasal İslamcılar, lokantalara, kafeteryalara girip, Filistin’de yaşananları bahane ederek, işin içine Allah’ı ve İslam dinini de ekleyerek, vatandaşların içtiği kahveyi, yediği yemeği önlerinden alıp yerlere atmaya başladılar. Hatta daha da ileriye giderek, vatandaşların yemek yemesini ve bir şeyler içmesini engellemek için lokantalara fare bile bırakıyorlar.
Ben bu yaşananların dikkat dağıtmak için bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Ortada vatandaşlara yapılan zulüm, özgürlüğe mâni olma ve gasp var. Ancak ne yetkililerin ne de siyasilerin olana bitene sesi çıkmıyor! “Hooppp! Kardeşim ne yapıyorsunuz? Eşkıya mısınız?” diye soran yok. Vatandaşları kaderine terk eden iktidar partisinin zaten hedefi Anayasayı değiştirmek; muhalefet partilerinin ise Anayasa değişim teklifine itiraz ediyormuş gibi görünüp, bu sürecin hızlanmasını sağlamak olduğunu düşünüyorum.
Geçtiğimiz pazartesi akşamı can dostum, avukatım Akın Yıldırım ile ülkenin özgürlüğü, siyasi durumu ve ekonomisi üzerine sohbet ettik…
Her geçen gün fakirleştiğimizin ve siyasilerin kendi çıkarları için uyguladığı dayatmayla, özgürlüğümüzün yavaş yavaş elimizden alındığının kanaatine bir kez daha vardım. Ardından aklıma, 1999 yılında Cüneyt Özdemir’in ‘Mezarıma hür, demokrat, adam gibi bir ülkede yaşayamadan gitti yazın’ demişsiniz. Hala öyle mi düşünüyorsunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı?” sorusuna Recep Yazıcıoğlu tarafından verilen cevap geldi.
Milyonlarca vatandaşın görmeyi arzu ettiği Türkiye Cumhuriyeti’ni, Recep Yazıcıoğlu şu sözlerle anlatıyor:
"Şahsiyet olarak kıvırtma vaziyetlerinin olmadığı; özgür, hukukun üstün olduğu, faili meçhullerin olmadığı, eşkıyaların olmadığı, çetelerin olmadığı özgür bir ülkede yaşamak isterim. Ama bu özlem ile ölürsem ki öyle olacak çünkü sevgili halkımızın bu anlamda ciddi bir talebi, ciddi bir dayatması yok. Ne demokratik sivil örgütlerin ne sivil inisiyatifin böyle bir derdi yok çok şükür. Onların ne derdi var? Birileri bizi kurtarsın. İşte kurtarıyorlar bizi zaten. Bunları anlattığımız zaman diyorlar ki ‘Efendim Batı standartları bize göre değil.’ Peki 130 yıllık batılılaşma macerası ne oluyor? O zaman Uganda’yla, Tanzanya’yla beraber olalım. Onlarla bir pakt imza edelim. Tüketim tarzında hiçbir çekince koymuyoruz. Avrupalılardan daha yakışıklı, daha güzel giyiniyoruz ama onlar gibi yönetilemiyoruz, üretemiyoruz.”
15 Kasım 2023- Yakacık