Siyaset; kaçınılası-uzak durulası- geri çekilesi, çekimser kalınası bir yapı değildir aslında...
Nitekim Siyaset; ülkeye, millete, devlete, halka hizmetin yolu ve yöntemidir.
Ne yazıktır ki, Türkiye’miz de Siyaset malesef kirlenmiş- kirletilmiş- amaç ve gayesinden uzaklaştırılmış görünmektedir.
Osmanlıca üzerinden Türkçe’ye geçen Siyaset sözcüğü,
Arapça Seyis (At Bakıcısı) kelimesi ile bağlantılıdır.
Türk dilleri arasında yer alan ve “At” kökünden türemiş olan “At-karma” (siyaset-idare) ve “At-karmak” (Siyaset yapmak- idare etmek- icra etmek- sonuç almak) sözcükleri de benzer- aynı anlamları karşılamaktadır.
Siyaset kelimesinin Latin dilinde karşılığı ise “Politika” olarak bilinmektedir ki, bu da Fransız dilinden Türkçe’ye geçmiştir.
Bazı yorum ve yaklaşımlara göre “Politika” kelimesi; Poli ve Tika şeklinde ikiye bölünerek “Poli: Halk- Tika: Oyun” anlamlarıyla tercüme edilerek “Politika” kelimesinin aslında “Halka Oynama- Halkı Oyalamak- Toplumu Kandırmak” anlamlarına geldiği iddia edilmektedir.
Oysa bu iki kelime (Siyaset- Politika) Devlet nizamının bir parçası ve enstrümanı olarak anlaşılmalı ve bu manada işlevsel kılınmalı değil midir?
İnanıyorum ki hiç bir Devlet, hiç bir Nizam, hiç bir Sistem kendisini kuran ve oluşturan halkını- toplumunu- tabanını aldatmaca- oyalamaca- kandırmaca yanlışına düşmez, böylesi bir yol ve metodu benimsemiş olamaz.
Zira...
Hangi yönetim biçiminde olursa olsun Devlet; ancak ve ancak Devlet ile Millet bütünlüğü, birbirine inanmışlıkla mümkündür ve ayakta kalabilir.
Kısaca Devlet; “toplumun -milletin örgütlü- organize yapılanmış halidir” şeklinde tariflenmektedir.
Evrwnsel normlara göre Siyasi Partiler; örgütlü toplumların en üst seviyede örgütlenme biçimini ihitiva eden kuruluşlardır.
Bu yönüyle Demokratik ülkelerde Siyasi Partiler; Demokrasinin en temel ögesi- unsuru ve uygulayıcısıdırlar.
Siyaset- Politika kavramlarını genel manada bu şekilde izaha çalıştıktan sonra,
Yazımızın başında ortaya koyduğumuz “Türkiye’mizde Siyaset kirlenmiş- malesef kirletilmiştir” şeklindeki görüşümüzü tekraren ele aldığımızda,
1946 yılı itibarıyla geçilmiş olan “Çok Partili Siyasi Dönem” ta baştan beri tekraren sorgulanmalı, eksi ve artılarıyla birlikte tekraren gözden geçirilmeli kanaatindeyim.
İmparatorluk- Hükümdarlık- Padişahlık düzeninden TC.Devletine, Demokratik sisteme dönüşmüş olan Türkiye’nin 1946’ya kadar “Tek Fırka” ile,
Bu tarihten sonra da 2 ve daha çok sayıda Siyasi Fırkalara ayrılmış olmasını Demokratikleşme adına bir milat kabul edebiliriz elbette...
Lakin bu kabulümüz (milat) “Çok Partili Döneme” geçildikten sonra gelişen vakıaları, müsbet ve menfi manada yaşanmışlıkları da sorgulamamıza mani ve engel olmasa gerektir.
Mesela...
Şayet “1946- Çok Partili Dönem” Demokratikleşme yolunda müsbet bir adım,
Demokratik kazanımların yol başlığı idiyse...
60- 71- 80 Darbe ve Muhtıraları neden ve niçin cereyan etmiş- ettirilmiştir ?
Mesela: 12 Eylül... 80 ihtilali, denildiği gibi şayet “Cumhuriyeti Koruma ve Kollama” görevinden neş’et etmiş ise,
“Demokrasinin vazgeçilmez unsuru” Siyasi Partiler neden kapatılmış ? Siyasilerin çoğunluğu neden hapse konulmuştur ?
83 yılında gerçekleştirilen referandumla birlikte yeniden normalleşme,
Hangi anormallikten, hangi normalleşmeye geçişin adımı- adıdır ?
Türkiye’yi 12 Eylül sürecine götüren, Genelkurmay Başkanlığını “Cumhuriyeti Koruma ve Kollamak” durumuna zorlayan o zamanın Siyasi Partileri- Partilileri idiyseler,
83 sonrası aynı Parti ve Partililerin tekraren Siyasi faaliyette bulunmasına,
Yok şayet sorumlulukları yoktu ise 80’de tutuklanıp hapse atılmalarına nasıl ve ne anlam yükleyebiliriz ?
Türkiye Siyaset hafızası, Siyaset klasörü hakkında,
Sorgulanarak anlaşılması ancak mümkün,
Tahlil ve analize muhtaç onlarca- yüzlerce muğlaklıklar barınmaktadır.
Hiç kuşkusuz bu konuda yapılmış yüzlerce araştırma, yazı, kitap olduğu da muhakkaktır.
Türkiye’mizin konjonktürel değişim- dönüşümünde iz- imza- etkisi bulunduğu bilinen merhum Özal döneminin “24 Ocak Kararları”
Merhum S.Demirel sonrası... T.Çiller ve “5 Nisan Kararları”
“Gümrük Birliği”
Yine Merhum N.Erbakan ve Çiller koalisyon (dönüşümlü Başbakanlık anlaşmalı) Hükümet döneminde,
“28 Şubat” (Sincan-Tank Gösterisi)
“Nisan -E-Muhtıra”
Merhum Ecevit- Merhum M.Yılmaz- D.Bahçeli koalisyon hükümeti,
“Anayasa Kitapçığı” krizi,
D.Bahçeli “Erken Seçim” açıklaması,
AKP’nin kuruluşu,
2002’ Seçimleri,
Referandumlar,
Anayasa değişiklikleri,
Ve nihayet 15 Temmuz 2016...
Sorulası- sorgulanası- araştırılması gereken,
Siyaset ve Politika kavramları üzerinde biz halkı şek- şüphe- endişeye sürükleyen, güven ve itimadımızın dozajını düşürecek çok sayıdaki bu bilinmezlikler doğru ve açık şekilde tahlil edilip vuzuha kavuşturulmadan,
Türkiye’de Siyaset- Politika doğru- temiz ve şeffaf yürüyor- yürütülüyor kanatine vasıl olmamız biraz güçtür.
Atasözü der ki; “Katır filike’de ama gel tımarhaneciye haber anlat.”
Bu uzun yazımızı, herkesçe kabul gören şu nitelemeyle şimdilik noktalamış olalım.
Siyasetin temel unsuru ve finansörü hiç kuşkusuz insandır- toplumdur- halktır.
“Temiz siyaseti de ancak ve ancak temiz toplum ihdas edebilir.”
Devletimize ve milletimize saygılarımla.