Bayram...
Bayram mı?
Tatil mi?
Fırsat mı?
Kaçış mı?
Vuslat mı?
Hasret mi?
Duyuyor, görüyor, izliyoruz…
Otobanlar, yollar, istasyonlar tıklım tıklım!
Tıkanmış yollar…
Kaçıyoruz,
Göçüyoruz,
Taşınıyoruz ilden ile...
Neden, kimden, niye, niçin ?
Bayram,
Tatil,
Fırsat,
Vuslat,
Hasret diye mi ?
Bunalmış,
Daralmış,
Usanmış,
Sıkılmış hatta sıkışmış olmalıyız...
Değil mi ?
Ha sahi... Bayram ne idi ?
Buluşmak,
Birleşmek,
Barışmak,
Kavuşmak,
Kucaklaşmak,
Sarılmak,
El öpmek, hatır sormak, gönül almak, hasret gidermek...
Gurbetten sılaya,
Gönülden gönüle köprü kurmak,
Ana, baba, amca, kardeş... Ma-Aile hep bir arada olabilmek değil miydi ?
Yoksa...
Yoksa "Ah nerede o eski bayramlar" diyerek iç geçirmek miydi ?
Yoksa "Hoş bir hatıra, tatlı bir anı, hafızalarda kalmış nostaljik bir anekdottan mı ibaret idi ?
Sahi ya...
Neydi bayram ?
Değişen ne ?
Ne değişti ?
Gün mü ?
Takvim mi ?
Zaman mı ?
Mekân mı ?
Bayramların anlamı mı?
İnsanlar mı?
Anlayış mı?
Ey nefsim...
Kime diyorum?
Dön de bir aynaya bak!
Her bakışta, farklı bir soruya cevap bulabilirsin...
Aynalarla yüzleşir,
Mazin ile bütünleşir,
Ceddinle buluşabilirsen...
Dünyadan ibret alır,
Hayattan ders bile çıkartabilirsin...
Heyhat...
"Şaşırdım kaldım işte.
Sözde senden kaçıyorum doludizgin atlarla,
Bâzan sessiz sedasız, ipekten kanatlarla... "
Kaçışmadığımız bayramlara kavuşmak dileğimle...
Selam, saygı ve muhabbetlerimle...