“Korkunun eceli tehir etmediği” şüphe götürmez bir gerçektir.
Yokluk, yoksulluk kaderin tecellisi değil, esbapların yerine getirilmemiş olmasının bir sonucudur.
Un ve şekere rağmen ortada bir helva yoksa, bilgi ve maharet eksik yahut da iştiyak ve istek yok demektir. Tohum saçmadıysanız, topraktan mahsul bekleyemezsiniz.
Bilgi, inanç, umut, gayret, maharet, adım, eylem ve hareket olmadan enerji beklemek; örümcekleri utandırmak, ağustos böceklerini kıskandırmak olacaktır.
Bariz ve açıkça görülmektedir ki, uluslararası ekonomik ölçeklere göre Türkiye 2000’li yıllarda hangi ölçek ve düzeyde ise 2024 yılı başında da pozisyon değiştirememiş, derecesini yükseltememiştir.
Bu stabilizasyonun mazereti, bahanesi ve gerekçesi “şu veya bu sebeplere” (Pandemi, Savaş, Uluslararası kriz...) bağlanamaz.
“Küresel güçler, şer odakları vb. gibi bahanelerin altına, arkasına sığınılması, deve kuşu acziyetine gömülmekten başka bir anlam ifade etmeyecektir.
Şayet söylenildiği gibi evrensel bir kriz söz konusu ise;
O halde tüm ülkelerin stabil kaldığı, istatistiklerde yerinde duruyor olduğu sonucu iktiza etmez miydi?
Oysa verilere bakıldığında Türkiye’nin yerinde saymak şöyle dursun, 3-4 basamak geriye gittiği net bir şekilde görülmektedir.
Nitekim 2009 yılında tedavüle sokulan 200₺ banknot 138$ ile eşitlenirken, 2023 yılı itibarıyla 200₺ = 8-9$ karşılık gelmektedir.
Binaenaleyh...
“Dünya Bankası tarafından açıklanan kişi başına düşen yıllık milli gelir verileri incelendiğinde, 2002’de yıllık ortalama gelirleri Türkiye’deki insanların ortalama yıllık gelirleriyle aynı olan, hatta daha az seviyede olan ülkelerdeki insanların 2020 yılı itibarıyla Türkiye’den daha fazla yıllık gelire sahip olduğu anlaşılıyor. Özellikle 2002 yılında Romanya, Bulgaristan, Litvanya, Letonya, Rusya ve Polonya gibi ülkelerde ortalama kişi başına düşen yıllık gelir Türkiye’nin altında ya da yakın seviyelerdeyken, 2020’ye gelindiğinde Türkiye’deki insanların dolar bazındaki yıllık gelirleri diğer ülkelerde yaşayanlara göre daha düşük seviyede...”
Maalesef Dünya Bankası verileriyle görünen Türkiye manzarası budur.
Sokağın, halkın, yoksul ve yoksun kesimin ekonomik durumu ise çok daha vahim ve acıdır.
Zira yukarıdaki kişi başı dağılıma dair veriler, “Genel Ortalama” bazında ele alınan sonuçlardır.
Türkiye’nin kendi içinde gelir adaletsizliği, hakça ve adilce paylaşım yapılamadığı, “bal tutanın parmağını yaladığı” gerçeği de dikkate alındığında;
Asgari ücretli ve emekli vb. gibi alt gelir guruplarının pazar artıkları, çöp konteynerleri etrafında neden, niçin dolaştığı çok daha iyi anlaşılacaktır.
Tüm bu olumsuz tabloya rağmen “Üç Maymunu” oynamaya devam edecek;
“Bakkal amca!
Bakkal amca!
Ne var?
Yağın var mı?
Var var
Unun var mı?
Var var
Şekerin var mı?
Var var
Ne duruyorsun?” şarkısı yerine...
“Beraber yürüdük biz bu yollarda,
Beraber ıslandık yağan yağmurda,
Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda,
Bana her şey seni hatırlatıyor” nakaratına eşlik, arkadaşlık, yoldaşlık ediyor ve edecek isek...
Kimse üzerine alınmasın değil, herkes üzerine alınsın ki;
“Karadır bu bahtım kara
Sözüm kâr etmiyor yâre
Yüreğimi yaktı nara
Eyvah eyvah eyvah eyy!
Kendim ettim kendim buldum
Gül gibi sararıp soldum
Eyvah eyvah eyy!” dizeleri eşliğinde...
“Fakir neden fakirdir...” sorusunun cevabıyla hemhal olup, “yoksulluk kaderimizmiş” acziyetiyle deve kuşlarıyla kader birliğine devam ederiz.
“Güç olmasın da geç olsun” diyemeyiz!
Güçlüğün nedeni geç kalınmışlıktır zira.
Geliniz hep birlikte bir karara varalım!
“Dayanışmacı toplumculuk, milli ve bütüncül, 2200 yıllık Türk Devlet Töresini ve Devlet Aklını ikame ve ihdas edelim...