Devlet; ilmin- bilimin- teknoloji ve tecrübenin ışığında ön alır, önlem alır, tedbir alır ve gerekirse yaptırım uygular.
Devleti sevk ve idare ile yükümlü hükümetler- seçilmişler görev üstlenirler, yetkilerini kullanırlar ve inisiyatif alırlar.
Etkin ve yetkin yöneticiler ihbar etmekle, ikaz etmekle, uyarıda da bulunmakla yetinmezler!
Devlet adına yetki kullanan yönetim erki "gerekli duyuruyu yaptık, vatandaşı uyardık, bildiri ve çağrıda bulunduk" deyip sorumluluk ve mesuliyetten kurtulamazlar...
Türkiye'mizin coğrafi konumu, tabii dokusu, yer altı ve yerüstü kaynakları, iklimsel- siyasi ve idari haritası da çok öncesinden tespit edilmiş ve çizilmiştir.
Türkiye'nin doğal ve tabii afetlere karşı risk haritası da yıllar öncesinden çıkartılmıştır ki Türkiye’miz;
- Birinci dereceden riskli deprem kuşağında,
- Muhtemel sel ve su baskınlarına açık,
- Heyelan ve erozyona müsait bir yapıya sahiptir.
Bilimsel manada ispatlı gerçekle tüm Dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de "Küresel Isınma" riskiyle yüz yüze ve muhataptır.
Devlet; uzun- orta ve kısa vadeli planlar yaparken, tüm bu risk faktörlerini dikkate almakla yükümlüdür...
Nüfus dağılımından tutunuz da...
Şehirleşme- imar- iskân- sanayileştirme,
Yol- su- elektrik,
Alt yapı ve üst yapı hizmetleri,
Eko sistem- ekolojik denge- ormanlaştırma,
Denizleri ve sahillerinin,
Akarsu- nehir ve dere yataklarının,
Ekilebilir- sulanabilir- kullanılabilir arazilerinin alan ve kapsamını belirlemek, yön ve güzergahlarını dahi...
Yukarıda kısmen belirtmeye çalıştığımız risk faktörlerini dikkate alarak, hesaplamak- belirlemek- planlamak ve projeleştirmek durumunda ve yükümlülüğündedir.
Aksi halde...
Deprem olduğunda "Doğal Afet- Fay Kırılması"
Sel bastığında "Haddinden Fazla Yağış"
Heyelan olduğunda "Gevşek Zemin"
Orman yandığında "Terör Girişimi"
Karayolları tıkandığında "Haddinden Fazla Araç"
Trafik kazalarında "Aşırı Hız"
Raylar çöktüğünde "Makinist Hatası"
Köprü- viyadük- tünel çöktüğünde "Mühendislik Hatası"
Maden- grizu patlamasında "Bu işin doğasında var"
Terör şehitlerimiz olduğunda "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir"
Ekonomik krize düştüğümüzde "Dış Güçler" bahane ve mazeretine sarılmak- sığınmak zorunda kalabiliriz.
Karadeniz'de "Doğalgaz" arayıp bulan,
Raman dağında "Rafine edilmiş Petrol" çıkaran,
Rusya ile ortak "Akkuyu santralini" kuran,
Ülke genelinde "HES Barajları" yaygınlaştırma projelerine imza atarak Avrupa'yı kıskançlık krizine sokan hükümetimiz...
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hak ettiği yaşamsal ihtiyaçlarını, konfor ve hizmetlerini de yerli- yerince ve yeterince karşılamak zorunda- yükümlülüğünde ve zorundadır.
"Haksızlık ediyorsun!
Tek yönlü muhalefet ediyorsun... diyebilir; sadece devlet mi- hükümet mi- seçilmişler mi bu işlerle yükümlü ki?
Biz vatandaşlara düşen görev ve sorumluluk yok mu?" sorusuna beni muhatap kılabilirsiniz.
Evet...
Elbette vatandaş olarak bizlerin de sorumluk ve yükümlülüklerimiz vardır ve olmalıdır da...
Ancak...
Unutulmamalıdır ki Devlet; düzen demektir.
Devlet; disiplin demektir.
Devlet; planlı olmak demektir.
Devlet; koordinasyon- hiyerarşi- entegrasyon- enformasyon... demektir.
Devlet; vatandaşlarına yeterli eğitimi- kültürü- bilinci vermek- yüklemek- yetiştirmek- yönlendirmek ve yönetmekle de yükümlüdür.
Vatandaşlar- bireyler- şahıslar; günlük ve günübirlik düşünebilirler.
Kişisel- şahsi- bireysel hesap- çıkar- fayda ve menfaatleri doğrultusunda hareket ederek,
Devletin planlama ve projelendirme çalışmalarını harfiyen ve yeterince anlayamamış, uymamış olabilirler.
Günü kurtarma adına şahsi hesaplarını işlevsel kılabilirler.
Böylesi ihtimallere karşı da devlet; asayişi berkemal kılmakla yükümlüdür.
Yaptırım- müeyyide- ödül- ceza- kısıtlama... yani mücazat veya mükafat uygulamak suretiyle...
Devlet aklını,
Devlet erkini,
Devlet güç ve kudretini, vatandaşlarına tattırır, hissettirir ve uygulattırır.
İlanihaye Devlet; vatandaşlarını kusurlarıyla yüzleştirmekle,
Kaderiyle hesaplaştırmakla,
Kederiyle baş başa ve yüzüstü bırakmakla değil, bırakmamakla memur ve mükelleftir.
Ve nitekim bırakmıyor da...
Şayet öyle olsaydı !
Hemen hemen her yıl...
Heyelan- erozyon- sel felaketine maruz kalan "Karadeniz Bölgemiz" yeniden sel ve afete maruz kalır mıydı ?
Şehirlerimiz çoktan silinir, hatta belki de harita da yer değiştirebilirdi...
Adapazarı- Düzce depremleri,
Elâzığ- Erzincan- İzmir depremleri,
6 Şubat 2023... "Yüzyılın Afeti" Kahramanmaraş- Malatya- Adıyaman- Gaziantep- Hatay...
On İlimiz- İlçe ve Köylerimizle birlikte yüzlerce- milyonlarca insanımızı kaybettiğimiz "Asrın Felaketi" sonrasında...
Yeniden mi ayağa kalkabilirdik ki ?
9 Temmuz; özellikle Batı Karadeniz Bölgemizi etkileyen "şiddetli yağış" sonucu Sakarya'dan başlayıp, Düzce- Bolu- Zonguldak... Sinop ilimize kadar uzanan coğrafyamızı etkileyen "Sel- Heyelan Felaketi" sebebiyle mağdur olan- zarara uğrayan,
Ankara/İstanbul yönünde yol kapanması neticesinde mağduriyet- endişe ve eziyete maruz kalmış binlerce vatandaşımıza geçmişler olsun diliyorum.
Bu türden semavi arızalara karşı,
Klasik olacak belki ama...
Yeniden ve bir kez daha Yüce Allah'a sığınıyoruz...
28 Mayıs 2023 tarihinde... %-52 çoğunlukla Türkiye Cumhuriyeti devletimizi yeniden sevk ve idare etme yetkisi alan AKP Hükümetine...
Meteoroloji Genel Müdürlüğü maharetiyle, 2- 3 gün öncesinden "Şiddetli Yağış Uyarısı" yaptırdığı,
Bölge halkı ve yetkililerini tedbir almakla uyardığı için kutluyorum !
Tüm uyarılara rağmen "Sel önüne kütük koymayan" engel- set- duvar öremeyip, kaderine teslim olmayı bekleyen halkımıza da...
"Tabiatla oynamayınız,
Sahilleri doldurmayınız,
Su yatağına ev yapmayınız,
Alt- giriş katlara dükkân açmayınız,
Araçlarınızı sokak ve caddelere park etmeyiniz,
Evcil hayvanlarınızı sokağa salmayınız...
Zira "Küresel Isınma" dolayısıyla iklimler değişti...
Ne zaman ne kadar ne yoğunlukta ve şiddetli felaketler gelecek, hiç belli olmaz...
Siz siz olun...
Plan- proje ve hesaplarınızı kendiniz yapmaktan geri durmayınız..." cümlelerimle acizane tavsiyede bulunmak istiyorum.
Ne güzel demiş Kanuni:
"Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olamaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi..."