Ey nefsim!
Bil ki kulluk, yüce Rabba gönülden teslim olmaktır.
Ey nefsim bilirim ki, gönlümde yer bulan bu sevda sana ağır gelecektir.
Ey nefsim!
Bilirim ki sen, tezkiye- terbiye- ıslah edilmeksizin gönlüme engel- set çekeceksin.
Arayış ve gayretim seni ıslah edebilmeyi başarabilmektir.
Binaenaleyh nefis ıslah olduğunda gönül gözü açılacak, yürek özgürleşecek, vicdan rahatlayacak, kalpte inkışaf eden iman cismaniyete, sureti bedene sirayet edecek,
Ruh ve beden bir potada birleşecek ve insan; tağutlarından sıyrılacak, Rabbisine abd- kul olmanın hazzını tadacak, huzuru Rabbaniye vasıl olacaktır.
"Bir nefeste dahi iki sıhhat bahşeden, bir damla sıvı, bir nutfeden insan gibi bir harika-i sanat halkeden Yüce Allah,
El-hâk sonsuz ve sayısız teşekkür, şükür, hamd ve senanın merkezi ve adresidir...
Kuşkusuz, yalnızca Rıza-i İlahiye yönelmelidir insan!
Huzur-u Rabbaniye el- avuç açmalı, taat ve kulluk etmeli, dua- niyaz- namaz- ibadetle Mâbudun hoşnutluğuna talip olabilmelidir.
Aksi halde nankörlerden- inkarcılardan- müşrik ve münafıklar silsilesinden olur ki, şeytanı aleyhilla'nenin tuzağına düşmüş olur. Mazallah...
Ne var ki ibadet; şekilcilik değil, spor- antrenman hiç değildir.
İhlas ve samimiyet, yürekten ve kalpten iman, teslimiyet, taat gerektirir ki; "İmansız paslı yürek sineye yüktür."
"Maliki Yevmiddin" kıyamet gününün yegâne sahibinin huzuruna defter-i cemiyl- defter-i makbul ile ve yüz akıyla çıkabilmek taklidi iman ile değil, ancak ve ancak tahkiki iman, tafsili iman, tahsisi iman, riyadan ârî, samimiyet- ihlas- takva ile mümkündür.
Ehl-i Tasavvufun tespitiyle, ihlaslı mü'minlerin esas talebi Cennet, Köşk, Irmak, Huriler ile sınırlı ve bunlardan müteşekkil değil,
"Ru'yet-i Cemalullahı temaşa, Rıza-i İlahinin hoşnutluğuna vasıl olunabilmektir.
Takdir ve tasarruf Yüce Rabbimizindir, “nurun da, narın da hoş" teslimiyetinde hataları ve günahlarıyla erhamerrahiminin katına sığınabilmektir.
Spor, cimnastik, efor, görüntü, renk, enstantane, antrenman olsun diye ortaya konulan eylemler, ef'aller, koşturma ve çabalar,
Genel manada sıradan ve gündelik işler, iştigaller ve mesailer olsa olsa fani dünyaya müteallik muvakkat hevesten ibarettir.
İş- uğraşı- meslek ve mesai nasıl ki dünyalık verim, başarı, sonuç odaklı atılmış adımlardan ibaret ise,
Yüce Yaratıcıya abd, kul, kulluk gösterebiliyor olabilmenin sır ve hikmeti de iki cihan saadeti, dünyevi ve uhrevi kazanım- mükafat- ödül- cennetullah ve Cemalullaha vasıl olabilme çabası ve gayretidir.
Şayet bir sermaye- mesai- emek gerektiriyorsa ki...
O sermaye ki; ihlas- samimiyet- taat, ubudiyet, ibadet ve şuurlu mü'min, kamil iman azim ve kararlılığı ile ancak mümkündür.
İman ve ubudiyetin tezahürü Namaz- Oruç- Zekat- Hac- Fitre- Sadaka- İyilik- Hoşgörü- Hüsnü zan gibi İslamî ve ahlâki vasıflarla temayüz ediyor olsa da, özünde ve esasında Din-i Mübin-i İslamın emir ve yasaklarından bir ömür boyu sakınmak- kaçınmak- uymak ve uygulamak, hayatı dünyeviyeye yansıtmayı gerektirir ki, İslami literatüre göre biz buna Takva, islam ahlakı diyoruz.
"İmandır o cevherdir ki, ilahi ne büyüktür..."
Nasıl ki, kişiyi "kötülüklerden alıkoymayan" haramdan- zinadan- ziyandan- israftan- kul hakkına girmekten uzaklaştırmayan Namaz,
Anadolumuz gönül erenlerinden Yunus Emre'nin deyimiyle:
"Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil..." örneğinden hareketle eğilip kalkmaktan öte geçemeyen eylemlere hakettiği manada "Namaz" demek mümkün olmasa gerektir.
Oysa Kıble- Secde(namaz) abd(kul) ile mâbud(Rab-İlah) kulun rabbisine en yakın olabildiği-olabileceği makamdır.
Hakeza Oruç; imsak- iftar arasını Mideyi boş bırakmaktan, sadece yemeye- içmeye ara vermekten ibaret hiç değildir.
Binaenaleyh Oruç; Ramazan ayına özel bir ibadet olmasının yanında, mü'min ve mü'mine insanların ömür sermayesini müzeyyen kılan, riya ve gösteriş barındırmayan, bu manada en özel ibadet şekillerimizden sadece birisidir.
Hadisi Şerifte buyurulduğu üzere; "Helâl bellidir, haram da bellidir. Bu ikisi arasında şüpheli şeyler vardır ki; insanların çoğu bunu bilmezler. Kim ki, şüpheli şeylerden sakınırsa dinini ve ırzını (namus ve haysiyetini) korumuş olur.
Hakeza Zekât; dünyevi mal varlığının, maddi gücün çokluğu-büyüklüğü-fazlalığı-üstünlüğü-zenginliği değil,
Bilakis ve bahusus "Zenginlerin variyetleri üzerinde fakirlerin hakkıdır."
Zenginliğe ulaşmış müslümanlara senede bir muhasebe imkanı verir ki; bürüt variyetin sadeleşmesine, netleşmesine imkan verir.
Hac ise bilindiği üzere hem mâlî, hem de bedeni bütünlük- yeterlilik gerektiren bir ibadettir.
Maddi imkân- zenginlik gerektirmesinin yanında akıl- ruh- beden sağlığı açısından da kifayet ve yeterlilik esas almaktadır.
Bu noktada altını çizmek istediğim, günümüz şartlarında para ve mal edinme- kazanma birikim (Bitcoin- Tefecilik- Maddiyat) Zenginleşme ölçütü, hırs ve ihtiras konusudur ki; iman ve idrak sahibi, tafsili ve tahkiki iman sahiplerinin şuur, tasavvur ve tahayyülleri bu noktada açık ve hassas tutulmalı, bu konu üzerinde derinlemesine tefekkür edilmelidir.
Devri zamanında devleti temsille görevli olana yöneltilen "Şayet bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan; israf,
Milletin parasıyla yaptırmışsan haramdır" kıstas ve ölçütünde hareket edilmeye özen gösterilmelidir.
Haksız kazanç ve hırsızlık yoluyla temin edilen variyet,
Cami, Okul, Kurs, Yurt, İmarethane... hayr-u hasenat yapmakla aklanamadığı, meşru ve helal olamayacağı gibi,
Beytülmali zarar ve ziyana götürecek kararların akabinde "özür dilemek, bilmeden oldu, gözden kaçtı, sonradan öğrendim" mazeretinin arkasına sığınmak faili masum göstermeyeceği gibi, özneyi yüklem haline de taşıyamaz.
Biliyorum ki; %-99 oranla Müslüman nüfustan teşekkül eden bir ülkede bu türden cümleler kurmak "Bahçıvan tere satmak" hadsizliğinden öte geçmeyecektir.
Lâkin;
%-99 oranla Müslümanlarının yaşam sürdürdüğü ülkede halen daha "yokluk, yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar..." konuşuluyor,
Hukuk ve Adalet cadde boyu aranıyor ise,
Nüfusun %-10'luk kısmı "bir eli balda, diğer eli yağda" hayat sürerken,
Genel nüfusun %-30'luk kısmı yoksulluk sınırının altında hayata tutunmaya çalıyor ise,
Anayasasında "Sosyal Devlet" olarak tanımlandığı halde, metropollerin sokaklarında, cami avlularında mendil açanlar dolanıyorlar ise,
Nüfusun 1000'de birinin altında oranla SMA hastası çocuklar için halktan yardım toplattırılıyor ise...
Hz. Ömer (ra) şu sözünü hatırlayarak cümlelerimi toparlamak da, acizane bana düşecektir.
"Dağlara buğdaylar serpin. Müslüman ülkede kuşlar aç kalmasınlar."