Futbolda yaşanan dönüşümünü “ticarileştirme” kavramıyla açıklayabiliriz. Futbolun, 20. yüzyılın başlarında, profesyonel düzeyde ulusal liglerin ve uluslararası federasyonların kurulmasıyla birlikte ticarileşme sürecine girdiğini görüyoruz.
Futbol, İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Avrupa'nın hemen her yerinde, profesyonel bir “kapitalist” spor ile sosyalist alternatif “işçi sporu” arasındaki çelişkilerin, bu ideolojilere dayanarak ayrı ayrı düzenlenen Olimpiyat Oyunları’nın oynandığı 1920’li ve 1930’lu yıllarda, sıcak bir tartışma alanı bulmuştur. Bu alandaki yenilik, oyunun her bölümüne nüfuz eden ölçeği ve oyunu domine eden bir ticarileşme hacmidir.
Futbolun ticarileşmesi, futbol tüketicisine verilen değer ve önemi artırmaya katkıda bulunmuştur. Futbolun ortaya çıktığı ilk dönemlerinde kulüpler, kâr maksimizasyonu yerine sportif başarılara öncelik vermiş ve taraftarlarını da bu hedefe ulaşarak mutlu etmek istemişlerdir. Futbol, özellikle profesyonel düzeyde liglerin ve uluslararası federasyonların düzenlediği ekonomik değeri bir hayli yüksek turnuvalar ile birlikte bir endüstriye ya da başka bir deyişle ticari bir faaliyet alanına dönüşmüştür.
Önceki yazılarımda da belirtiğim gibi 1990’lı yıllardan sonra ise futbol endüstrisinde yer alan çoğu kulüp, şirket statüsüne geçerek tüzel kişiliğe bürünmüştür. Bununla birlikte profesyonel futbolda finansal sermaye kilit bir öneme sahip olmasından dolayı, kulüplerin finansal anlamda güçlü ve rekabetçi kalabilmeleri için ticarileşme sürecine uyum sağlamaları gerekiyor.
Amerika’daki kâr maksimizasyonu ile Avrupa’daki tarihsel bir temele dayanan fayda maksimizasyonu arasındaki ayrışma, bir önceki yazımda detaylı bir şekilde değindiğim Bosman Kararları’nın beraberinde getirdiği transfer sisteminde yaşanan değişiklikler ile birlikte hızlanmıştır. Ayrıca yayın hakları, satış ve sponsorluktan elde edilen gelirlerin gerekliliği, profesyonel futbolun güçlü bir şekilde ticarileşmesiyle sonuçlanmıştır. Bu durumun sonucunda da futbol, iç talebe dönük ve büyüme modellerine bağlanabilecek tüketici odaklı bir hizmet alanına dönüşmüştür. Bu kapsamda futbol kulüpleri, diğer endüstrilerin de faydalanabileceği piyasa ekonomisi kriterlerine göre faaliyet gösteren birer ticari işletme haline gelmiştir.
Günümüzde futbol kulüpleri, profesyonel futboldaki ticarileşme sürecini hem finansal hem de rekabetçi bir bakış açısıyla takip etmek zorundadır. Bununla birlikte, taraftar sadakati ve kültüründe oluşabilecek olası düşüşü önlemek için ticarileşme ile futbolun ruhu arasında bir denge kurulmalıdır. Çünkü bu söz konusu düşüş, kulüplerin finansal başarısı üzerinde önemli bir etkiye sahip olacaktır.
Bununla birlikte futbol kulüpleri, yalnızca ekonomik değeri genişletme ya da koruma arzusu tarafından yönlendirilen bir yapı olmayı hedeflememiştir. Ancak, futbolun bir yandan yerel kimliklere ve geleneklere dayanan kamusal bir değer olarak görülme arzusu, diğer bir yandan da bir iş olma iddiası, birbiriyle çelişmekte ve futbol söz konusu çelişkilerin uzlaşıya dayandığı bir alan olarak addedilmektedir. Kulüpler ise ticari bir işletme olmak ile kamusal değerleri ihtiva etmek arasındaki ontolojik belirsizliğin içine hapsolmuştur. Bu hapsoluş da kulüplerin yapısında bir kırılganlığa neden olmuştur.
Kulüplerin özellikle kırılgan iş yapısı nedeniyle giderek artan ticarileşme, taraftarların baskıya maruz kalmasına neden olmaktadır. Bu maruz kalmanın taraftarlar açısından farklı sonuçları olduğu kesindir. Kulüpler taraftarlarını, futbolda oluşan ticari konjonktürü benimsemeleri için harekete geçirmektedir. Çünkü kulüpler, iş dünyasında kalmanın ve diğer kulüplerle çok daha güçlü temellerle rekabet etmenin başka bir yolu olmadığını ve aynı zamanda ticarileşmenin taraftarların kulüplerine olan ilgilerini ve hayranlıklarını artırmaya yönelik bir etkiye sahip olduğunu düşünmüştür. Böylece kulüpler, taraftar kimliği için bir referans noktası haline gelmiştir.
Özetle, ticarileşmenin, taraftar ve kulüp arasındaki duygusal bağ üzerinde etkisinin olduğunu söylenebiliriz. Ticarileşmenin yanı sıra futbolun küresel anlamda genişlemesi de taraftarlar üzerinde oldukça olumsuz etkiler yaratmıştır. Söz konusu küresel ölçekli genişleme durumu, özellikle taraftarlar açısından büyük bir sorundur. Taraftarlar kendilerini, kulüplerin odağının dışında kalmış hissetmekte ve futbolun geleceği konusunda ciddi derecede endişe duymaktadır. Ayrıca oyuncu maaşları ve yükselen transfer ücretleri nedeniyle, futbol gerçeklik ile ilişkisini kaybetmektedir. Bu durum da taraftarlara, ciddi derecede yükselen fiyatlar (bilet fiyatları, mal ve hizmetler vs.) şeklinde, artan maliyetler olarak geri dönmektedir.
Sonuç olarak artan ticarileşme, taraftarlar tarafından olumsuz algılanmasına rağmen, taraftarların kulüplerine duygusal bağlarının güçlü olduğu ve ticarileşmenin olumsuz etkilerine dayanabildikleri görülmüştür. Fakat ticarileşmenin, taraftar ve kulüp arasındaki bağı ilk başta varsayıldığı kadar yoğun etkilememesine rağmen, söz konusu bağın orta ve uzun vadede kademeli olarak kötüleşeceğini gösteren eğilimleri gözlemlemek de mümkündür. Bununla birlikte, taraftar ve kulüp arasındaki söz konusu bağ, kısa vadede ticarileşmeden etkilenemeyecek kadar güçlüdür. Kulüplere yönelik en büyük tehdit ise futbola olan ilginin gün geçtikçe azalmasıyla ilgilidir. Bu bağlamda kulüplerin taraftar kaybını önlemek için karar alırken taraftarı yeniden odak noktasına koyması gerekiyor.
Ticarileşme sürecini etkileyen en önemli gelişmelerden biri de futbolun medya ile olan yakın ilişkisidir. Futbolun kitleler tarafından benimsenerek yaygınlaşmasında kitle iletişim araçları önemli bir yere sahiptir. Başta televizyon olmak üzere kitle iletişim araçları, futbol maçlarını stadyumların dışına taşıyarak, tribündeki taraftarların yanı sıra dünyanın dört bir köşesinde bulunan taraftarlara ulaştırmıştır. Televizyon ve diğer kitle iletişim araçlarının futbolu kitlelere aktaran misyonu ise futbolun ticarileşmesine önemli katkılarda bulunmuştur.
Endüstriyel futbolda medya ve iletişimin önemini kaleme alacağımız bir sonraki yazımızda görüşmek üzere…