Kapı kilidini açmak üzereyken o anda büyük bir gürültü duydu. Yine sinir küpüne dönüp içi öfkeyle doldu. Bıkmıştı artık sürekli tekrar eden bu döngüden. Tüm bunları yapanlara nefret besliyordu. Sokaklara çıkıp bağırmak, avazı çıktığı kadar haykırmak istiyordu. Şişli cami yakınında bir apartmanda oturuyordu. Dış kapının önünde kalakaldı. Her yer toz duman içindeydi ve filmden bir sahne gibi kulakları çınlayarak ağır ağır yürüdü. "İkinci bir patlama olur mu?" diye düşünmeden, tereddüt etmeden elinden geldiğince başkalarına yardım etmesi gerekirdi ama yapamadı. Aynı sahneyi Sultanahmet Meydanında da görmüştü. Rusya’dan gelen arkadaşını gezdirmek için gitmişti ve yaralanmıştı. Dışta görünen bir şey yoktu. Ruhen yaralanmıştı. Aynı olaylar durmaksızın onun başına geliyordu ve bir şekilde onu teğet geçiyordu. İki bin üç yılı Leventteki patlamada da minibüsle ilerlemişken duyduğu ses ile inip geri geri yürüdü ve gördü paramparça yapıları, insanları ve tüm olanları. Daha yeni yeni dışarı çıkmaya başlamıştı. Sürekli araştırma yapıyordu nerede patlama olmuş? Kaç kişi ölmüş? Kafası sürekli bunlarla meşguldü. “Norveçli seri katil doksan dakika boyunca sürekli ateş ederek ada da kamp yapan yetmiş yedi genci öldürdü. Tunus da sahil tarandı ve birçok tatilci öldürüldü. Fransa’ da patlama, İsveç’ te patlama, Reina gece kulübünde saldırı, otuz dokuz kişi öldü ve yetmiş kişi yaralandı.” bu haberleri duymaktan her gece rüyaların da bir şeylerden kaçarken görüyordu kendini. Akli melekeleri bozulmaya yüz tutuyordu.
En sonunda doktorlar Agorafobi teşhisi koydu.
Açılımı: Sokağa çıkamamaya denk geliyordu. Aklına bomba yapanları, silahlı katliam yapacakları yok edebilecek makinayı tasarlama fikri geldi. Sistem otomatik bu kişileri bulup uyarı verecekti ama nasıl?
Ne güzel olurdu terörsüz bir dünya.
Çok güzel olur.İnsan dışarıda nefes almaktan korkmazdı.Yürürken tereddütlü adımlar atmazdı.Ama nasıl mümkün mü?Dünyayı, insanları sevenler kadar maalesef ki sevmeyenlerde var…