Filme uyarlanan kitapları okuyup daha sonra filmini izlediğimde çok farklı duygular oluşuyor ve bu ikisini karşılaştırma işini çok seviyorum. Böylece aynı konuya iki farklı pencereden bakabiliyorsunuz. Birincisi yazan kişinin bakış açısı, ikincisi ekrana yansıdığında ne göründüğü. Ayrıca; üçüncü pencere açılıyor, senin zihninde oluşanlar...
Bunu yapmaya başladığım ilk kitap Uçurtma Avcısıydı. Kitap daha çok etkilemişti filmine nazaran, sonra sırasıyla Çizgili Pijamalı Çocuk, Yeşil Yol , Oliver Twist diye devam ettim bu keyifli serüvene. Önce film mi izlenmeli, yoksa kitabı mı okunmalı? diye sorarsanız; bana göre önce kitap okunmalı çünkü filmini izlediğinizde kitabı okuma heyecanı kalmıyor ve karşılaştırmanın bir anlamı kalmıyor. Sanki senin hayalindeki karakterler, mekanlar ve diğer sana özgü her şey zihnindeki görüntüler çalınıyor. Sebebi belli; gözünün önüne filmdeki karakterler, sahneler geliyor. O yüzden ben hep önce kitabını okuyup, daha sonra filmini izliyorum.
İlk Türk yazar ve Türk filmi karşılaştırmam Kuyucaklı Yusuf oldu. İçimizdeki Şeytan ve Kürk Mantolu Madonna’dan sonra Sabahattin Ali'nin okuduğum üçüncü kitabıydı Kuyucaklı Yusuf.
Ve yine kitabı daha çok beğendim. Enfes bir kitap bir çırpıda okuyorsunuz.
"Kitap 1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazısına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler" diye etkileyici bu cümle ile başlar. Bir cinayet işlenmiş kaza kaymakamı ve görevliler olay yerine intikal etmiş ve köşede cesetleri bekleyen bir çocuk olduğunu fark eden kaymakam ile hikaye öyküsü başlar. Öldürülenler Yusuf'un anne ve babasıdır. Kaymakam küçük çocuğun bu durumuna çok üzülür.
"Benim oğlum ol. Benim hiç erkek çocuğum yok." diyerek Yusuf'u evlat edinir ve hikâye yeni bir yere taşınır. Kaymakamın karısı Şahinde Hanım eve gelen bu çocuğu hiç sevmeyecektir ve onunla ilgili hep söylenecektir. Kaymakam Yusuf'u Edremit'te bir mektebe yazdırır fakat Yusuf okumak istemez. Hep içine kapanık kendi dünyasına dalan lakin bazen de asi bir tarafı vardır. İlk başlarda yetim olmasını o evde sığıntı olmanın hissi ile her ne kadar Yusuf’a hak versem de sonradan kızıyordum Yusuf karakterine elindeki olanakları değerlendirmeyip okumak istemeyişine.
Yusuf Cennetayağı dedikleri bir bağda ağaç altında yatarak işçileri takip ederek yıllarını geçirmeye başlar ne yaparsa yapsın bu şehirlilere alışamıyor, zeytin amelelerinin içinde kendini daha rahat hissediyordu. Birgün Fabrikatör Hilmi ve oğlu Aylak Şakir'in çalışanları olan Kübra ve annesi Yusuf’a zeytinlikte çalışmak için yalvarır. Yusuf Kübra’nın delici bakışlarına dalar. Bu yüzden ben hep Kübra ile bir aşk olacağını sandım ama öyle olmadı. Eve yardımcı alınırlar bu anne ve kız. Onların bir sırrı vardır ve bu sır tüm kötülüklerin başlangıcı olur.
Romanın baş kahramanı olan Yusuf, Türk edebiyatının en romantik karakterlerinden birisi olarak kabul edilir lakin bana görü çok pasif bir karakter muazzez ondan daha yürekli ve daha romantik çünkü;
Yusuf ne istediğini bilmeyen sersem bir halde yaprak misali savruluyor oradan oraya farkında bile değil sevgisinden. Arkadaşı Ali istiyor Muazzez’i ses etmiyor. “Neden istemiyorsun aklın zengin oğlu Şakir de mi?" diye sorunca Muazzez " hala anlamadın mı diye ilk kıvılcımı atıyor ve birdenbire abi kardeş ilişkisi bozuluyor Nedense tutku dolu, bir birbirine kavuşmak isteyen deli aşıklar oluveriyorlar.
Kitap 1937’ de yazılmış, yazarın ilk romanı ve gerçek bir hikâye. Aydın Cezaevinde tanıştığı Yusuf’un gerçek hayat hikayesinden esinlenmiş. Bu yüzdende çok daha anlamlı geldi bana.
Film 1985 yapımı kitaptan sararmış sayfaları ekrana verirken seslendiren Müşfik Kenter sesiyle aynı kitaptaki gibi birebir etkileyici giriş başlar. Talat Bulut oyunculuğunu çok tutuk buldum. Bence yaşı biraz daha küçük biri oynamalıydı Yusuf karakterini. Film de çocukluğu pek işlenmemiş. Tek parmağının olmadığını filmde pek fark edilmiyor. Filmin sonunda Muazzez “Yusuf“ diye sesleniyor. Oysa kitapta tam tersi Yusuf çağırıyor "Muazzez! Muazzez!" Bunlar bana görünen farklılıklarıydı film ve kitabın.
Derya Arbaş muhteşem güzelliği ile büyülüyor ve Muazzez'e can veriyor. Ahmet Mekin Atatürk’e benziyor. Sizce de öyle mi?
Derler ki; kitap o döneme ait mesajlar içerir. Sabahattin Ali bu kitap ile toplumsal sorunları dile getirmektedir. Güçlünün yanında olmak için çıkarlarını gözetenleri, kötü davranışları şiddetle arttırabilenleri gözler önüne seriyor. Kitap metni o kadar gerçekçi ki kolaylıkla zihninizde görüntü oluşabiliyor o yüzden beyaz perdeye uyarlanması olağan bir kitap.
Dikkat! spoiler içerir diyemeyeceğim; Bir cinayet ile başlayan romanın girişi ne yazık ki yine bir ölümle bitiyor.
İyi okumalar, iyi seyirler, iyi pazarlar...
Derkenar: Her okuduğum kitapta anlamını bilmediğim beş kelime seçer onlarla ilgili cümle kurmaya çalışırım. Bu kitapta seçtiğim beş kelime şöyle; bedbin, zevahir, ehvenişer, müsavat, fersude...