Sana mektuplar biriktiriyorum. Etrafımdaki herkes bu yaptığın beyhude bir iş diyorlar ama ben yılmıyorum ve biriktirmeye devam ediyorum. Benim hakkımda bilmediğin bir sürü şey var ve benim de senin hakkında. Seninle zaman geçirip, uzun uzun sohbet etmek için can atıyorum. Derken,
Annem seslendi;
-Yeter artık! Günlerdir odandasın. Yürüyüşe çık, hava al. İyi gelir.
-Tamam anne.
Bilmiyor ki bana yalnızca sen iyi geliyorsun. Ayakkabılarımı giyerken;
- Görüşürüz anne dedim.
-Çantadakiler ne öyle! O ne sesi? diye sormasına fırsat vermeden bir yandan da kapıyı kapattım.
-Seni seviyorum anne dedim ama o duymadı. Zaten fısıldar gibi söylemiştim. Duyması imkânsızdı.
Bugün deniz kokusu bir başka. Sanki rüzgâr kendini denize batırıyor, kokusunu arttırmak istercesine daha keskin. Hava ılık, biraz bulutlu ve sahilde kimsecikler yok. Her şey tam da istediğim gibi. Yalnızlığım ve ben baş başayız. Adalara bakan bir banka oturup yazıyorum bilmem kaçıncı mektubumu sana dair;
“Kapı çalana açılır.” ne güzel bir söz. Sen kim bilir hangi kapıları çalacaksın? Hakikati görebilecek misin? Bana davranışların nasıl olacak? Peki ben sana layık olabilecek miyim? Kendi kendime yetmezken bazen bu soru beni korkutuyor ama sen bana güç veriyorsun. Bu özel görev beni başarabilme hırsıyla yakıp kavuruyor. Merak etme! Kazanan ben olacağım. Neyse bunları boş ver. Senin hakkında konuşalım. Ne olur! Kibir huy edinme. İnsanlık, yardımlaşma, paylaşma kendine özgü davranışın olsun ki; sen hür, şuuruna sahip, kendini denetleyen, imtihanları gözden geçiren, şahsına münhasır ve görevini idrak eden, mantıklı, bilinçli bir birey olacaksın. Şu dönemde filizlenmektesin. Altın çağını yaşıyorsun. Işığa kavuşacaksın fakat uyanmak için daha vakit var.
Peki, ben nasıl biriyim? Seçimlerinde hatalı, planları uygulamayan, sürekli erteleyen, düzensiz ama sevgi dolu, özverili, kurtuluşa erme gayesinde bir günahkârım. İnsanlar kaç asırdır aynı bir bilsen. Masumiyete en büyük ispat sensin. İşte bu mektupları senin güven içinde, çiçekli yollarda hiç solmadan yürümene kılavuzluk etsin diye yazıyorum. Ne cinsiyetini ne milliyetini, ne de ebeveynlerini seçebilirsin ama inşa edeceğin güzel huylarla, yegâne hazineni yine kendi içinde bulacaksın. Meleklerin diyarından, yeryüzüne gelişte zincire bağlanmış gibi hissedebilirsin. Her devirde bu böyle olmuştur ve kimseye ayrıcalık tanınmadı. Lakin tüm kâinat senin buraya alışman için çalışacağız. Güvenebileceğin dostların olacak. İyi niyetli olmayabilir herkes, sen ayırt edeceksin. Özel eleğinden geçirip, kefelerde tartacaksın. Sana öğüt vermiyorum sadece anlatıyorum. Renkleri görmek istiyorsan, gözündeki çapağı silmek zorundasın. Bu arada en önemli mevzu zamanı iyi değerlendirmen. Her anın, saniyelerin çok kıymetli bunu bilerek yaşa. Zorluklara sebat et, kalbini, zihnini arındır. Her şeyde bir sevgi, bir güzellik gör. Yalnız değilsin. Yanındayız. Hava kararmaya başladı. Sana yazınca nasıl geçiyor zaman anlamıyorum. Gözümün alabildiği şu deniz gibi koca bir ummansın yüreğimde. Doymak nedir bilmiyorum. Nurumsun.
Ah telefonunum çalıyor:
-Efendim
-Yine daldın mı hülyalara? A kızım hadi eve dön!
- Tamam geliyorum.
Telefonu kapatıp semaya baktım. İçim huzurla doldu. Hiç doğmayan çocuklara ve doğmayacak olanlara yankım gider mi? Çantamdan şişeleri çıkardım ve yazdığım bütün mektupları dikkatlice içlerinden geçirdim. Bıraktım denize. Deniz yüklendi yüklerini ve her biri ayrı bir gemi gibi savrula, savrula uzaklaştılar ve ben tuttum evin yolunu. Kapıda annemin elinde mahkemeden gelen bir tebligat. Nedense hiç üzülmedim. Anneme gülümseyerek girdim içeri.