Yine pulsuz bir mektup geldi ve ben nerden geldiğini biliyorum. ( Oku.) Dedi içimden bir ses ama nedense boş verdim. Düzensizce dizilmiş, diğer mektupların içine doğru fırlattım.
Ertesi sabah horoz ötüşü ile irkildim. Onun bed sesi sinirimi iyice tepeme çıkardı. Bir yudum su içip, zorla gözlerimi yumdum. Mektup geldi ve zihnimin gizli penceresinden izinsiz girişe yeltendi. (Neyse ki güvenlik sıkıydı. Ah! Hiç de değildi! Boşa kürek çekmekti benimki.) Çok sevilmek beni korkutuyordu. Şiirler ve güzel sözlerse cezbediyordu. Önceden gelen ilk mektup şöyle diyordu.
“Sizi ilk gördüğümde; güzel pembe renginizi belirginleştiren, yeşil bir elbise giyinmiştiniz. Beni görmenizi çok isterdim fakat böyle bir şey mümkün değil çünkü sizin yanınızda ben boşluk içinde yitip giden bir tüy veya toz zerresi gibi değersiz hissediyorum. O yüzden kendimi gizlemek mecburiyetindeyim.”
Televizyon seyredip sıyrılayım düşüncelerimden. Nitekim geçmedi. (Bir yolunu bul ve unut) Dedi zihnim. Bu derece sevilmek zor geliyordu ve yoruldum. Derken ikinci mektup,
”Geçen gece pencereye çıktınız eliniz ensenizde of! diyerek göğe yükseldi gözleriniz. Derdinizi silmeyi, benim verdiğim neşeyle tebessüm etmenizi görmek isterdim. (Ne çok şey istiyor. Evli olduğunu biliyordum. Bunu bildiğimi neden hiç görmüyor? Belki de gerekli görmüyor.) Bir süre düşündüm ve artık onunla konuşmam gerektiğini anladım. (Hem gerçekle yüzleşsin de görelim!)
Perşembe günü söylemek üzere onun çalıştığı bölüme gittim. Aynı ofiste çalışıyorduk. Sordum sekreterine;
-Umut bey içerde mi?
-Evet. Dedi gülümseyerek.
Umut bomboş bakan gözlerle süzdü beni. Kırmızı mendil ve onunla aynı renkte boyun bağı dikkatimi çekti. Benim üzerimde ki kırmızı elbisemle uyumlu ve bu benim en sevdiğim renkti. (İlgimi çekmek niyetinde. Belli…) Elem ve keder verecek sözlerim. Biliyorum. Diye başladım sözlerime. (Kendime Kızıyorum. Öfke ile hem de çok. Onun yeşeren çimenlerini sökme, etme. Dinlemedi beni.) Söyledim. Evlisin bu iş olamaz, olumsuz. Ruhunu teslim edercesine önüme yığılıp kalır diye beklerken bir engel çıktı ve beni sevmediğini söyledi. Elimi öfkeyle götürdüm çenesine. Tek yumrukta yere serildi. Herkes gürültüyü duymuştu ve kimse beklemiyordu benden böyle bir davranışı. (Evet ! Gelin ve görün! Özellikle o sekreter bozuntusu. Güzel bir poz verelim evet çekiyorum, gülümseyin. Herkes duysun, herkes görsün bende ki güzelliği… Hey millet şovu izleyin!)
Çocuk gibi tutup, güvenlik görevlileri eşliğinde sepetleyip götürdüler beni. İçlerinden biri “tek kişilik oyun” Dedi. (Peki neydi oyunun ismi?) öteki kişinin terennüm edercesine söylediğimi duydum ve dedi ki ; “ A Ş K “
EROTOMANİ SENDROMU: Delice sevildiğine inanmak. Kendinden yaşça büyük yüksek statüdeki kişilerin kendisine şık olduğunun düşünülmesinin yanı sıra, ilerleyen seviyelerde rastgele bir yabancının yolda bir şey sormak için "merhaba" demesi bile "bana aşık biri" daha diye düşünmelerine sebep olmaktadır.
Terennüm: Mırıldanır gibi, güzel ve alçak sesle şarkı söyleme.