Sadece aşk değil tesadüfleri seven. Bende çok seviyorum. Metroda arkadaşımın imzalayıp bana hediye ettiği kitabı okuyordum adı “Albino umutlar” Arzu Aytur'un yazdığı hiç cimrilik etmediği içi dolu bir şiir kitabı. Kitap ayracım ise Bahçeköy Belgrad ormanında yere düşmüş sararmış 2 yıllık bir yaprak tanesiydi. Sayfamı açar açmaz denk gelen yazı fotoğraftaki gibiydi.
Bu şiiri okuduktan sonra kendimi dalından koparılmış bu yaprak gibi hissettim. Ait olduğu yerden ayrılmış ve yahut kovulmuş bir garip. Okumaya devam ettim. Haliç’te metro artık yeraltından yukarı doğru çıktığında ve gökyüzünü gördüğümüzde bir çocuk, güneşin denize yansıyan parlamasının fotoğrafını çekiyordu köprünün sırtından. Oysa benim baktığım yönde bulutların arasında kocaman bir gökkuşağı vardı. Hemen ona gösterdim “Asıl bunun bir fotoğrafını çek” diye. O da benim gibi çok sevindi. Teşekkür etti bana ve içim huzurla doldu. Renkler belirginleştikçe metronun tekrar karanlığa girmesine kızdım biraz.
Yetişmem gereken bir yer vardı. Zamanım olsaydı o durakta inip tadını çıkarmayı çok isterdim ama huzurevi ziyaretine gidiyordum. Koşturma içeresinde asansöre bindiğimde bir adam bana “Albino Umutlar, yazarı kim?” diye sordu. O birkaç saniye içinde sohbet ettik. “Benim oğlumda Albino ve bende Albino Derneğinin Başkanıyım” dedi. Hayatın bu kadar tesadüf getirmesinin bir sebebi olmalıydı ve hayat bana bir şey anlatmaya çalışıyorsa diye dikkatle ipuçları topluyordum.
“Doğada bir mola” ekibiyle tam 24 gönüllü Maltepe huzurevi ziyaretinde buluşacaktık ve yazar arkadaşım Arzu Aytur‘da orada olacaktı. Zaten bize ön ayak olan, etkinlik sorumlusu ta kendisiydi. Bu tesadüfleri ona anlatmak için sabırsızlanıyordum. Tüm kitabevlerinde satışa sunulan Albino Umutlar şiir kitabını okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Bir sayfa okuyup bir hafta düşüncelere dalıyorum. Kalemine ve güzel yüreğine sağlık canım arkadaşım Arzu Aytur. Okuru biz olalım ve artarak çoğalsın...
Laf aramızda huzurevi ziyaretinden çok korkuyordum. Biraz hassas kalbi olanlar için zor bir yer. Tek gitseydim gözyaşları içinde ağlayarak kapı önünden geri dönerdim. “Kendime faydam yok nasıl bir yüzü güldürebilirdim ki?” Der ve kaçardım oradan. Birlikten kuvvet doğuyor. Hiç korktuğum gibi olmadı. Hediye paketlerini hazırlarken herkesin keyfi yerindeydi. Müzisyen arkadaşlarımız vardı ve şarkılar, türküler söyledik. Danslar ettik. Ve herkes çok m
Bir ara kızıl saçlı, çizgili ipek gömlek giymiş bakımlı bir hanım “kızım , kızım nereye gittin?” diye seslendi.
Ben çok şaşırdım çünkü gerçekten başka bir aleme göç etmiştim. Bedenim oradaydı ama zihnen 40 yıl ileri gitmiş, ben ve benimle birlikte gelen 24 arkadaşımın yaşlanmış hali gözümün önüne gelmiş ve hep birlikte buradayken hayal ediyordum. “Kızım” sesi beni dalmış olduğum hülyadan çekip çıkardı. Nasıl acıklı baktıysam parmağıyla seni gidi seni der gibi işareti yaptı. Kalbiyle gülümseyerek beni o ana geri çağırdı. Kime sorsam mutlu. Biri “13 yıldır buradayım ve izin alıp gezip geri dönüyoruz” dedi. Arkadaşlıkları, şakaları burası hiç de korkulacak bir yer değilmiş dedirtti bana çünkü ben herkes mutsuz yalnız ve ailesini şikâyet edecekler. “Kimse bizi ziyarete gelmiyor.” diyecekler sanıyordum. Huzurevini huzursuz etmişim zihnimde yok yere. Çok keyifli zaman geçirdiğimi içtenlikle söyleyebilirim. Sizlerin de böyle korkusu varsa üstüne gidin ve yenin bu yersiz korkuyu...
Hüzünlü her şeyi neşeye çevirmek zorunda değiliz. Hüznü kabul etmeyi öğrendim bu insanlardan.
Bir arkadaşım ben genç ölmek isterim yaşlılığımı görmek istemiyorum demişti. Bu bana çok ağır bir laf gibi geldi ve payladım arkadaşımı çünkü bende ölmekten korkuyordum. Onu da yaşayınca boşa korktuğumu anlayacağım ama burada sizlere yazamayacağım. Şaka bir yana, sahi çoğumuz yaşlılıktan korkuyoruz.
Yazımı lisede şiir okuma yarışmasında birinci olduğum ve çok sevdiğim bir şiirle bitirmek istiyorum. Anların kıymetini bilin! Dalıp gitmeyin! Canla, başla o anlarda olun! Ve kalabildiğiniz kadar kalın!
İşte o şiir;
ANLAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...
Jorge Luıs Borges
Samimi ve sıcak bir yazı olmuş. Yüreğinize sağlık Selda hnm. Her anımızın kıymetini bildiğimiz bir ömrümüz olsun
Yüreğine sağlık. Samimi , sıcak bir yazı olmuş. Anların kıymetini bilmek dileğiyle ☺️