Müslümanların çoğunlukta olduğu toplumlarda aşırı zenginlik olmayacağı gibi aşırı fakirlikte olamaz. Zira Din-i Mübin-i İslam, ifrat ve tefrite yani her iki uca da izin vermez.
Binaenaleyh Müslüman, içinde yaşadığı toplum standardının fevkinde yaşam sürdürmez.
İnanır ve kabul eder ki zekât; aşırı zenginleşmeye karşı, sübap; fitre- sadaka ihtiyaç sahiplerinin kendisi üzerindeki emanetidir.
Nefsini ve nefsaniyetini yenebilmiş her Müslüman inanır ve bilir ki; kazandığı her mal, edindiği her mülk, sahip olduğu her varlık sadece kendi maharet ve becerisinin neticesi değildir.
Sarfettiği emeğin, gösterdiği çabanın, döktüğü alın terinin, Yüce Yaratıcı tarafından görüldüğünün, zayi ve heba edilmediğinin, karşılıksız bırakılmayacağının tezahürüdür.
Olsa olsa "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış" buyruk ve tavsiyesinin zahiri - fiili görüntüsüdür.
Velev ki, imtihandadır insanoğlu...
"Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takva gösterirseniz, muhakkak bu “azmi'l-umur"dan (değerli ve şerefli işlerden)dir."
Şayet...
"Elhamdülillah Müslümanım" diyen ve inandığı gibi yaşam sürdüren iki Müslüman arasındaki mali dengeler bozulmuş, çıtalar yükselmiş, makas açılmış, mesafeler uzamış ise...
İki Müslümandan birisi; yediğinin, içtiğinin, bindiğinin, indiğinin kısacası saçıp savurduklarını kendi tasarrufu ve kendi iradesiymiş gibi görüyor ve yaşıyorsa diğeri de ‘nasıl yapsam da, helal yoldan ve emeğimle, evime 2 ekmek götürebilsem’ arayışı ve gayreti içerisinde kıvranıyor ise...
Apaçık ve ayandır ki, insanoğlu ile Din-i Mübin-i İslam, zararda ve ziyandadır.
“Dağlara buğdaylar serpin, 'Müslüman ülkede kuşlar aç' demesinler.“ Hz. Ömer (r.a)